Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AHMET Ertegün’ün babası, Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Mehmet Münir Ertegün 30’lu yıllarda ABD’de görev yaptı. Bugün büyükelçinin rezidansının olduğu bina onun sayesinde alındı.

        Nüfusunun çoğunluğu siyah olan Washington D.C.’de şehrin gerçek sahipleri hayatın içine dahil edilmiyor, kendilerine özel ayrı kapılardan girmeleri talep ediliyordu. ABD’de vatandaşlık hakları geçmemiş, ırk duvarları olabilecek en yüksek şekilde örülmüştü.

        Münir Ertegün, büyükelçiliğin ön kapısını siyah müzisyenlere açtı. İki oğlu, Ahmet ve Nesuhi, birbirinden değerli caz müzisyenleriyle bizim büyükelçiliğimizde tanıştı. ABD daha caz müziğini kabul etmeden, bu dâhi müzisyenleri görmezden gelirken Türkiye vardı.

        Ahmet Ertegün daha sonra kurduğu Atlantic Records’da birçok siyah müzisyenin albümünü yayınladı ve müzik tarihini baştan sona değiştirdi.

        Büyükelçilikte siyah müzisyenlerin prova yapması sayesinde tarih değişti.

        ANKARA’DA BİR KONSER

        1955 yılında Harlem’den Kongre’ye seçilen Adam Clayton Powell, Jr. müzisyen Dizzy Gillespie’ye bir teklifle geldi: “Eğer büyük bir grup kurarsan Dışişleri Bakanlığı’nın size sponsor olmasını sağlayabilir, sizi yurtdışına gönderebilirim.”

        Gillespie fırsatı değerlendirip Quincy Jones’la yola çıktı. Yıllar sonra hit makinesi olacak ve Michael Jackson’ın efsane şarkılarının da prodüktörlüğünü yapacak Jones’la yolları Ankara’ya da düştü.

        Ankara’da konser sonrası bir Türk genci, Quincy Jones’a kendi müziğinin kaydını getirip dinlemesini rica etti. ABD’ye dönünce kaydı dinleyen Jones çok etkilendi ve Türk gencin Berkelee School of Music’te okuması için referans mektubu verdi. Jones adına açılan ilk burslu öğrenci Arif Mardin oldu ve New York’a gitti... Sonrası tarih. ABD’nin müzik tarihine damga vurdu Mardin, onlarca Grammy ile mirası tescillendi.

        Bir caz müzisyeni Ankara’ya geldiği için tarih değişti.

        BARIŞÇIL ÇÖZÜM

        Caz diplomasisinin ilk elçisi Dizzy Gillespie tam 18 yıl Dışişleri Bakanlığı’na hizmet verdi. Eisenhower’ın başka ülkelere yönelik barışçıl değişim politikası bu sayede yayıldı. Müzisyenler, caz müziğini tanıttıklarını sanıyordu, Amerikan devletinin ise önceliği ve beklentisi başkaydı.

        Türk hükümeti görkemli caz mirasına yıllar sonra Washington’daki bir önceki büyükelçi Namık Tan’ın öncü olduğu rezidansta caz konserleriyle sahip çıktı. Birçok önemi müzisyen, tıpkı 30’larda olduğu gibi büyükelçiliğimize geldi, konserler verdi. İzleyenler arasında eski dışişleri bakanlarından Madeleine Albright gibi isimler vardı.

        Krizin tam ortasında caz diplomasisini yeniden devreye soksak?

        Caz olmadı, belki ABD’yle karşılıklı bir rap açılımı yapılabilir. Şahsi önerim: Kanye West.

        Korkarım, bu aralar gayri resmi diplomasi Lindsay Lohan üzerinden ilerliyor, tam da Lohan’ın kendisi gibi içinden çıkılamaz bir girdap, bir karmakarışıklık söz konusu.

        ODALARINI POLİS BASTI

        AMERİKAN Dışişleri sanat sevdasından caz elçilerini görevlendirmemişti, onların ABD’nin imajını düzeltecek aracılar olmasını istiyordu. Stratejik önemdeki ülkelere göre ayarlandı turne programı. Yunanistan’da anti-Amerikan göstericiler caz konserinde kendinden geçti. Beyrut’ta büyük ilgi gördüler. Ancak bazı ülkeler de memnun olmadı.

        Mesela Doğu Bloku’ndaki Polonya ve kimi Ortadoğu ülkelerinde caz diplomasisine şüpheyle yaklaşıldı.

        Türkiye’de de Quincy Jones’un anlattığına göre otel odaları basıldı. Jones, “Müslüman bir ülkede kadınlarla eğlenmek imkânsız olduğu için” diyor, ama her iddiasına girerim bizim polis kesin ajan şüphesiyle basmıştır, müzisyenler de ne olduğunu anlamamıştır.

        Bazı şeyler hiç değişmiyor.

        - KAYNAKÇA

        Bu bilgileri Quincy Jones’un otobiyografisi ve Penny Von Eschen’in “Satchmo Blows Up the World: Jazz Ambassadors Play the Cold War” kitabından derledim.

        **************

        NEW YORK’TA BİR TÜRK PASTACI

        CENK Sönmezsoy’u Cafe Fernando isimli blogundan ve aynı isimli tatlı-pasta kitabından tanıyorsunuz. Tam dört buçuk yıldır kitabın İngilizce baskısı için çalışıyordu ve nihayet “The Artful Baker” adıyla ABD ve Kanada’da yayımlandı.

        Cuma akşamı New York’ta küçücük ve kendine özgü bir kitapçıda imza günü vardı. Yanında kitaptan tarif brownie’lerle gelmişti. Bir gün önce de Rizzoli’de kitap imzalamış, ama farklı bir kurabiye yapmış.

        Kitabın arka kapağında pastacılık denince ABD’de akla gelen dört ayrı ustanın övgüsü var. Sönmezsoy “kare as”tan onay aldı.

        Kitabın hazırlanışının çok ilginç bir öyküsü var. Sönmezsoy’un nasıl obsesif olduğunu da gösteriyor. Ayrıntılı bir şekilde Habertürk’teki bloguma yazdım.

        #DamakTadı

        TÜRKLER VS. YABANCILAR

        CAFE Fernando’nun İngilizce sitesinden en popüler beş tarif:

        - Beş dakikalık çikolatalı mus tarifi.

        - Dolce & Gabbana’ya özel dantelli brownie.

        - Mozaik pasta.

        - Corn Flakes dondurması.

        - Portakallı bademli çikolatalı kek.

        Türkçe sayfalarında ise liste farklı:

        - Kakaolu puding.

        - Mozaik pasta.

        - Ekşi mayalı ekmek.

        - Kırmızı erikli tart.

        - Dantelli brownie.

        Diğer Yazılar