Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SWIFT’İN BELGESİ: Hiçbir banka, hele hele vergi cennetlerine para transferi yapan ve bu işte uzmanlaşmış bankalar, müşterisinin özel bilgisi dahilinde olan SWIFT kayıtlarını üçüncü bir kimseyle paylaşmaz. Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Bankalara sorduk, onlardan aldık” demesi inandırıcı gelmiyor. SWIFT işlemlerine dair elektronik bir belge ya da mektup yollanıyor ama. Kâğıt belge çalınarak, elektronik belge de hack’lenerek ancak ele geçirilir.

        DOĞRULATMA SÜRECİ: Dünkü Sözcü’de Saygı Öztürk, CHP’lilerin belgelere nasıl ulaştığının hikâyesini anlatıyor. Kemal Kılıçdaroğlu’na bu dosyalar servis edilmiş, kandırılma kuşkusuyla titizlikle inceledikten sonra bankalardan da onay alınmasını istemiş. Hatta birkaç milletvekili bu işlemleri doğrulamak için yurtdışına da gitmiş. İster uzaktan başvursun, istersen şubeye gitsin. Bir banka sorulduğunda en fazla bu konuyla ilgi bilgi vermeyeceğine dair açıklama yapar. Dolayısıyla milletvekillerinin gidip yerinde belgeleri doğrulattığı bilgisi de çok inandırıcı değil.

        BASINDAN GİZLENİYOR: Saygı Öztürk dün bir de CHP’nin elinde daha çok belge olduğunu, bunların zamanla açıklanacağını ama şimdilik basınla paylaşılmayacağını yazıyor. Tuhaf değil mi? Dünya tarihindeki bütün sızıntılarda belgelerin doğrulanması ve tarihin akışını değiştirmesi gazetecilerin titiz emeğiyle olur. Bu işte bir tuhaflık var: Birileri CHP’ye belge servis ediyor, CHP ise basından bu belgeleri kaçırıyor.

        FETÖ BAĞLANTISI: CHP ne zamandır bir belge aktarım merkezine dönüştü? Can Dündar’ın kendi anlattıklarından biliyoruz ki CHP’li bir “solcu” milletvekili MİT TIR’ları görüntülerini Cumhuriyet’e getirmiş. Görüntülerin FETÖ’cüler tarafından kapı kapı pazarlandığını, CHP’nin de böyle sahip olduğunu biliyoruz. Taraf Gazetesi’ni kaybeden FETÖ eğer CHP’ye sızdırmayı alışkanlık haline getirdiyse bir duralım. Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeni belgelerin FETÖ kaynaklı olmadığını kesin bir şekilde, kanıtıyla açıklaması gerek. Yoksa lider olduğundan beri FETÖ’yle ilişkisindeki sicilinin (partililerin ABD’de Gülen derneklerine gitmesi, Zaman’a destek ziyaretleri, FETÖ’cü milletvekilleri vs.) doğurduğu “kuvvetli şüphe” peşini bırakmayacaktır.

        *************

        ERTUĞRUL ÖZKÖK YILLARCA BENİ NASIL FİNANSE ETTİ

        BANKALAR müşterilerinin bilgilerini sızdırmaz ama bu bilgiler asla sızmaz diye bir kural da yok. Amerikan büyükelçiliklerinin yazışmaları bile sızdıysa elektronik ortamdaki herhangi bir verinin sızmama ihtimali yok.

        Kendi başımdan geçen bir olayı örnek vermek istiyorum.

        2011’de FETÖ yüzünden işsiz bırakıldığımda New York’ta yaşıyordum. İşsiz kalınca da orada devam ettim, akademiye döndüm.

        Bu süreçte FETÖ’cülerin ağızlarına en çok dolandırdıkları laflardan biri ABD’de nasıl yaşadığım, hangi parayla geçindiğimdi. Hâlâ kripto FETÖ’cüler tarafından dillendirilen bir yalana göre Ertuğrul Özkök beni finanse ediyordu.

        Özkök’le yakınlığımızı bilmeyen yok; herhalde kendi kafalarına göre bir çıkarım yapıyorlar diye düşündüm ve gülüp geçtim. Ancak bu yalan yıllarca sürdü, hatta kimi kriptolar ayrıntıya sahip olduklarına dair imalarda bulundular. Yok düzenli olarak para yatıyormuş, yok her ay Türkiye’den para yolluyormuş Özkök bana...

        Ne olduğunu anlamam vakit aldı ve bir gün banyoda dank etti!

        HESAP HAREKETLERİ

        Birileri banka hesaplarımı takip ediyor olmalıydı. Zira hakikaten de Özkök’ten bana her ay düzenli bir para yatıyordu. Ama başka bir Özkök’ten...

        Geçenlerde annemin amcası Lütfi Özkök’ü kaybettiğimizi yazmıştım. Annemin, anne tarafımın soyadı Özkök; tamamen tesadüf. Ne İzmir’le ne de Ertuğrul Özkök’le bağlantıları var. Detaylara girmeyeceğim, ama üzerimde olan kimi mülklerden gelen kira gelirleri vs. düzenli olarak ailemin hesabından benim hesabıma ödeniyor. Sırf soyadı benzerliğinden (zaten ilk isimlerin alakası yok, ortak baş harf bile yok) böyle bir komplo teorisi uydurmuşlardı benim hesapları inceleyen FETÖ’cüler.

        Neyse ki açıklayamayacak tek bir kuruşum yok. Benim gazeteci olarak da özgürlüğümün teminatı bu.

        Columbia’da yüksek lisansa başlarken Vuslat Doğan Sabancı bütün eğitim masraflarımı karşılamayı önermişti. On binlerce dolarlık destek, sadece dostluğumuza dayanan iyi niyetli bir teklifti. Anında reddettim, hatta espriyle “Para değil, onun yerine iş ver” dedim. FETÖ korkusundan iş vermedi, ama iyi ki maddi desteğini de kabul etmemişim. En basitinden Hürriyet’i eleştirme özgürlüğümün çok daha değerli olduğunu biliyorum.

        Altında hiçbir çıkar, hiçbir beklenti, hiçbir hesap olmamasına rağmen kim bilir nerelere çekilebilirdi?

        *************

        ISLE’LAR KARIŞTI

        BELGELER yüzünden Isle of Man (Man Adası) gündeme gelince bir an Habertürk yönetiminden beni oraya göndermelerini isteyecektim. Hatta bir yazı dizisi patlatmayı önerecektim...

        Asıl derdim 1970 yılında adada 600 bin kişinin karşısına çıkan Leonard Cohen’in o tarihi konserinin hikâyesini yerinde anlatmaktı. Rock mitolojisinin en tuhaf hikâyelerinden biri...

        Fırsat bu fırsat diyordum ki... Sabah mahmurluğundan ayıldıktan sonra Cohen’in konserinin Isle of Wight’ta olduğunu hatırladım.

        Isle of Man’de bana haber yapma görüntüsü altında tatil yaptıracak ve bizim gazeteyi kandırabileceğim bir popüler kültür açısı var mı, diye araştırdım. Pek bir şey bulamadım...

        Bu belgelerin bana en çok koyan tarafı bu oldu.

        *************

        #MiniPolemik

        ÖZKÖK DEMİŞKEN

        HAKAN Sabancı’nın yabancı bir marka pahalı pantolonuna çakmış Ertuğrul Özkök. Yerli hazır giyim markalarından daha ucuza, daha iyisi var diyor.

        Ama bir şeyi gözden kaçırıyor.

        Bir Balmain, Givenchy ya da Saint Laurent’in yarattığı “manevi tatmin” hissini. Bir pantolon hiçbir zaman sadece bir pantolon değil, transandantal bir seans. Christophe Decarnin’in tasarladığı bir deri ceket ise aslında bir sanat eseri. Mudo’yla fiyat farkı bu.

        Diğer Yazılar