Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE’nin basın özgürlüğü konusunda tarihin hiçbir döneminde dünyanın örnek ülkesi olduğu iddia edilemez. Hep bazı tabular vardı, sadece zaman zaman yer değiştirdiler. Ama önceki gün Türkiye’de Türkçe yayımlanan Özgürlükçü Demokrasi Gazetesi’nin birinci sayfasını görünce iyice kafam karıştı.

        Mesela Zeytin Dalı Harekâtı... Kürtleri destekleyen gazete, yayın politikası icabıyla karşı cephenin tarafını tutuyor.

        Halbuki dünyanın neresinde olursa olsun bir ülkenin iç güvenliğini ilgilendiren bir meselede gazeteler yurtseverlik asgari müştereğinde birleşir. Kuşkusuz kimi itirazların yükselmesi, resmi politikaya eleştirilerin gelmesi de kabul edilebilir.

        Türkiye de şu anda kendi sınırlarının güvenliği için savaşta ve “yurtsever cephe” geçmişteki fikir ayrılıklarını bir kenara bırakarak haklı mücadeleye destek veriyor.

        Özgürlükçü Demokrasi’nin manşeti “Birlikteyiz Efrin’deyiz” diye bir slogan. Sadece geçen haftaki manşetlerini tarayınca yarım sayfaya yayılan poster niyetine iki Öcalan fotoğrafı, “İmralı duvarı Efrin’de yıkılıyor” veya “Öcalan’a özgürlük” başlıklarını görmek mümkün. Satır aralarında, küçük haberlerde daha neler var. Savaşın yalan olduğu, manipülasyon yapıldığı gibi bir dolu asılsız iddia.

        EL KAİDE ÖVGÜSÜ

        Düşünüyorum, basın özgürlüğünün neredeyse sınırsız olduğu ABD’de 11 Eylül’den sonra bir gazete, “El Kaide direniyor” diye bir manşet atabilir miydi? Bin Ladin’i destekleyen yazılar, haberler, Amerika’nın Afganistan savaşına karşı itirazını yükseltebilir miydi?

        Saddam’ın devrilmesine, Irak’a müdahale konusunda sesi gür çıkan Amerikalı entelektüellerden eleştiriler geldi. Ama o dönemin şartlarıyla Christopher Hitchens gibi sosyalist aydınlar bile ABD’nin savaşlarına kamuoyu önünde önce destek verdi. Çünkü ülkenin önceliği terör tehdidine karşı güvenlikti.

        Terör tehlikesi söz konusu oldu mu Amerikan basını en azından ilk anda birleşti. Savaş politikasında, özellikle Irak’ın işgali konusunda sonradan ciddi bir entelektüel hesaplaşmaya girişildi elbette.

        Ama Bin Ladin’i kahramanlaştıran, ona özgürlük çağrısı yapan birini bırakın merkez medyada en marjinal yayın organlarında da bulmak imkânsız. Hiçbir gazeteci Bin Ladin’in poster gibi fotoğrafı, övgüsüyle yayımlanamaz.

        Sonuçta ABD için El Kaide neyse, Türkiye için de PKK (ve değişen adlarıyla uzantıları) aynı. İki örgüt de bir başka devlet için ana tehdit unsuru.

        KAFAM KARIŞTI

        İşte bu yüzden kafam karışıyor. Gazetecilik üzerine doktora yapıyorum ve buna rağmen cevabını bulamıyorum. Bir yandan gazeteciler her şeyin yazılamadığından, otosansür ve sansürün ne kadar yaygın olduğundan şikâyetçi. Ünlü gazeteciler hapis yatıyor... Diğer yandan ise Türkiye devletinin bir numaralı düşmanını yücelten, devletin savaştığı tarafın dilini yansıtan bir gazete yayın yapıyor.

        Bir gazetenin kapatılmasını arzu etmiyorum, hedef göstermeye de çalışmıyorum. Ama bizde basın özgürlüğü söz konusu olunca yaşadığımız kafa karışıklığını anlamaya çalışıyorum.

        ***********

        OYA BAYDAR’A YANIT

        BİZZAT bir dönem yazdığı gazetenin yayın yönetmeni tarafından saflığıyla dalga geçilen Oya Baydar önceki gün bana laf çakmış liberallerin T24 sitesinde. Murat Belge’yi savunanlar kervanına o da katılmış, zamanında onu da eleştirdiğimden bahsetmiş.

        Uzun uzadıya bir şey söylemeye gerek yok, ama Oya Baydar dün de söz aldığı konulardan pek anlamıyordu, bugün de değişen bir şey yok...

        Ama birçok liberal gibi bilmediği konularda ahkâm kesmekten hiç çekinmiyor.

        En iyisi bu işlere hiç girmesin, sonra dalga geçince bozuluyor.

        ***********

        #DÜZELTMESERVİSİ

        NEİMAN DEĞİL NİEMAN

        HASAN Cemal’in yeni çıkan “Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor” adlı anı kitabını okumaya başladım. Katkılarından dolayı Yasemin Çongar’a teşekkürle başlayan kitabın daha ilk sayfasında, daha kitap başlamadan gördüğüm bir hata ise beni gülümsetti.

        Cemal, kendi biyografisinde Harvard Üniversitesi’nin “Neiman” Vakfı’ndan ödül aldığını yazıyor. Aldığı ödülü veren vakfın adını bile yanlış yazmış ama... Neiman değil, Nieman! Türk basını Harvard’ı doğru yazma konusunda epey yol aldı; ama Hasan Cemal kendisini davet eden vakfın adını bile doğru yazmıyor.

        Basit bir dizgi hatası mı?

        Hasan Cemal’in mesleki “titizliğini” açıklayan bir ironi aslında.

        Yasemin Çongar’ın gözünden nasıl kaçmış bu?

        ***********

        FEHMİ KORU

        BİR zamanlar siyaseti tasarlamaya kalkardı, operasyonları önceden haber verir, bakan atamaları konusunda fikir bildirir, ülkeyi yönetmeye soyunurdu.

        Devlet işlerinde gönüllü arabulucu, diplomat gibiydi.

        Dün baktım, artık belediye işleriyle, kaldırımlarla falan uğraşıyor. Yola yapılan kazılardan bahsediyor...

        Nereden nereye...

        Diğer Yazılar