Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Toplumların değişimin eşiğinde olduğu dönemlerde hemen her zaman ilerleme karşıtı güçler devreye girer, kendilerini toplumun ahlak bekçisi ilan ederek ait oldukları toplumu koruma misyonu edinirler. Dönem dönem müzik video’larındaki cinsel içerikler, şarkı sözleri, filmlerdeki şiddet, azınlıklar, hatta kıyafetler bile hedefe konur ve engel olunmazsa toplumu ele geçireceğine dair sahte bir korku oluşturulur. Epey bir zamandır Türkiye’de bu ahlaki paniğin (moral panic) hedefinde Suriyeli mülteciler vardı. Toplumun her kesimi savaştan kaçan bu masum insanların öcüleştirilmesi konusunda hemfikir görünüyor, o halde yeni düşman bulmaya geçelim.

        Şimdi hedef Netflix dizileri. Bir süredir Netflix’in toplumu eşcinselliğe özendirdiğini söyleyenler çıkmaya başladı (bu özenilebilir bir şeymiş gibi), koroya son olarak Akit gazetesi ve “Akit bu konuda haklı” diyen Akif Beki katıldı. İnsanın kendi ahlaki pusulası herhangi bir konuda Akit’le aynı yönü gösteriyorsa baştan kaybetmiştir zaten. Ancak cehalet norm haline gelirse böylesi saçmalıklar da karşılığını bulur, cahiller korosu başka cahillerin ortaya çıkması için gerekli ortamı yaratır, kartopu gibi büyür.

        KENDİLERİNİ AHLAK BEKÇİSİ İLAN EDERLER

        İngiltere’nin bugünlerde içinden çıkamadığı Brexit bataklığı böylesi bir ahlaki paniğin ürünüydü mesela. Aralarında şimdiki başbakan Boris Johnson’ın da olduğu Brexit yanlıları cahil İngiliz’i ta Osmanlı’dan beri karşılığı olan “Türkler geliyor” korkusuyla kandırdı. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne gireceğine, İngilizlerin işlerini elinden alacağına dair herhangi bir somut veri yoktu, hala da yok. Ama hiç kimse gerçeklerle ilgilenmiyordu.

        O yüzden Netflix dizilerinin toplum ahlakına etkisi üzerine karşıt argümanlara girmeyeceğim. Çünkü bizde de rasyonaliteyle, objektif gerçeklerle ilgilenen yok.

        Netflix üzerinden kendilerini toplum bekçisi ilan edenler gerçekten yazdıklarına inanıyorlar mı, emin değilim. Böyle durumlarda hep olduğu gibi yine “Keşke Yıldırım Aktuna yaşasaydı,” diyeceğim; belki psikanaliz aradıkları sorulara yanıt vermelerine yardımcı olur.

        Bildiğim ise kendisini daha ahlaklı, daha dürüst ilan edenlerin, kendi kendilerine toplumun ahlakını koruma misyonu biçenlerin bizzat kendilerinin çok fazla açıkları olduğu. Nitekim şu ana kadar bizde Netflix hakkında korku yaratmaya çalışanları da neresinden tutarsanız tutun, elinizde kalıyor.

        Yine de çaptan düşmüş birkaç adamın Netflix’i hedefe koymaları kendi eksiklerinin tartışılmasını önlemek mi? Zannetmiyorum, homojen bir grup olmadıkları, her birinin gizli başka bir niyeti olduğu kesin. Biri yönetici olmak, biri yeniden uçağa binmek, biri de ciddiye alınmak istiyor olabilir.

        Ortak noktaları ise hepsinin gericiliğe prim vermeleri. Gericilik ne yazık ki öyle kolay kolay atılamayan bir hastalık; Nişantaşı’nda otursa da gerici gerici kalıyor işte.

        Doğrusu, başarıya da ulaşabilirler ve şaşırmam. Mesela seslerini yeteri kadar duyururlarsa Netflix’i yasaklatabilir ya da RTÜK denetimine tabi tutabilirler. Yargı zamanında Adnan Oktar için siteleri kapattı, şimdi Akif Beki için neden Netflix yasaklanamasın? Geçmişte de benzeri ahlaki panikler özgürlüğü tırpanlamayla sonuçlandı: Başörtüsünden Kürtçe yasağına ne çok vakit kaybettik.

        Bu toplum bekçilerin eline ne geçecek, asıl soru bu.

        KÜLTÜR SAVAŞLARI YAKLAŞIYOR

        Birçok araştırmayla birlikte mayıs ayında KONDA’nın da yaptığı çalışmaya göre gençler hızla muhafazakarlığı reddediyor Türkiye’de. Başörtüsü takan genç kadınların sayısı düşüyor, oruç tutma oranı azalıyor, kendisini muhafazakar diye tanımlayanlar düşüşte. Kimileri için bir ilerleme, eski ezberlerin tutmadığının bir işareti bu değişim.

        Ancak kimileri de sürecin kültür savaşlarıyla sonuçlanabileceğini öngörüyor ve şimdiden saf tutuyor. Her toplumsal değişimde birileri de eskiyi muhafaza etme rolüne soyunur; çoğu zaman onlara başka bir rol kalmadığı için. Her dönem her toplumu geri götürmek isteyenler ve onların sözcülere hep olacak. Bu hesap hiçbir ideolojisi olmayan Boris’i başbakan yaptı mesela, bizde de bit pazarına nur yağar, Fatih Çekirge ve Akif Beki yeniden koltuk kapar mı?

        Bütün işaretler bir kültür savaşı olsa bile gericiliğin marjinal kalmaya mahkum olduğu yönünde. Baksanıza, artık uçakta Akit el üstünde tutulmuyor, aksine en nefret ettikleri Ahmet Hakan davet ediliyor. Dahası, bu yaz başında iktidar partisi gençlere, hem de adıyla, Netflix vaat etti. Korku tüccarlığıyla koltuk kapmak? Bir beş sene olsa belki derdim ama iktidar da, ülke de değişiyor. Toplumlar korkmaya meyillidir, ama bir süre sonra korkmamayı da öğrenirler.

        REKLAM

        ***

        Bir soru

        Aman ne yaratıcı espri. Kardeşini bakan yapan Boris Johnson’ın gerçekten soyunda Türk kanı olduğu ortaya çıkmış.

        Peki kardeşini adalet bakanı yapan JFK? O da mı Türk’tü?

        REKLAM

        ***

        Rafta kalan kitapları okumaya başladım

        Bu biraz gecikmiş bir kitap eleştirisi olacak, çünkü 2014’te çıkan ve ‘bir yerde bulunsun belki lazım olur’ diye aldığım Nail Güreli’nin “Gazeteciler Gazetecileri ve Kendilerini Anlatıyor” kitabını daha yeni okudum. ‘Almışım bunu bari durmasın, bakayım’ nedeniyle okudum. Gerçi böyle kitaplar ancak karıştırılabilir.

        İçinde ben de varım, başka gazeteciler de. Böyle bir kitap için birine söyleşi mi verdim, kendi gazetecilik tecrübe mi yazdım diye merak ediyordum meğerse eski yazdığım bir-iki yazıdan derlemişler. Benden yapılan alıntıların beni anlattığını söyleyemem; başka meslektaşlarım hakkında da aydınlatıcı, öğretici bilgilere ulaşmadım.

        Böyle kitapların amacı tarihe not düşmek ya da genç gazetecilere yol göstermektir. Güreli ise tamamen ‘kes-yapıştır’ yöntemiyle yaklaşmış kitaba, iki amacın da karşılığını vermiyor. Gereksiz polemikler, belli ki kasıtlı yapılan alıntılar ve taraflı bir aktarım.

        Asıl şaşırtansa kitabın yetersizliği oldu. Hadi gidip teker teker bu gazetecilerle konuşmak zor (ki böyle bir kitabın yapması gereken en temel iş bu) bari insanların yazıları, verdikleri söyleşiler daha iyi derlenebilirdi.

        Kitap bir stajyere ait olsa anlarım, ama Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin başkanlığını yapmış, hemen herkesin duayen diye andığı bir isimdi Nail Güreli. En usta diye bilinen gazetecinin kitabı bu kadar zayıfsa Türk basınında çıtayı tartışmanın ne anlamı var?

        Gerçekten böyle kitaplar gördükçe moralim bozuluyor. Bari piyasadan toplatılsa; Güreli’nin anısına saygısızlık bu kitap.

        Diğer Yazılar