Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bizimki gibi komplo teorisine meraklı ülkelerde ABD’ye haddinden fazla güç atfedilir, elinde bir sihirli değnekle bütün dünyayı tasarladığı, isimleri seçtiği, bir yerlere getirdiği düşünülür. Ancak ABD’nin içinden görünen manzara pek de böyle değil. Belki darbe yapma ve ülkeleri karıştırma konusunda eskiden daha başarılıydı ABD ama son yıllarda bir türlü tutturamıyor. Venezuela bir felaket, onca girişime rağmen İsrail-Filistin meselesinde 90’ların bile gerisinde gelişmeler, Ukrayna’nın merkezinde olduğu Küba krizine benzer bir Soğuk Savaş tarzı gerilimde Rusya’yla nasıl baş edeceğini bilemiyor, Çin’in ekonomik etkinliğini bir türlü istediği kadar çabuk engellemiyor. Afganistan’dan çıkma rezaleti unutulamadı, yanı başımızdaki Irak hala kaos içinde. ABD’nin içinde de durum parlak değil, kendi partisinde bile bütünlüğü sağlayamayan bir başkan ülkeyi yönetiyor ve geçirmek istediği hiçbir reformu kabul ettiremiyor.

        Amerika bu haldeyken enerjisini Türkiye’de kimin yeni Cumhurbaşkanı olacağına mı harcayacak? Obama’nın ikinci döneminden beri Washington’ın Ankara’dan, hadi açık söyleyeyim, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan memnun olmadığı ortada. İyi ilişkiler sürdürülüyormuş gibi gösterilen Trump döneminde bile bu memnuniyetsizlik sürdü, hatta özellikle Erdoğan’ı kamuoyu karşısında zor durumda bırakacak birtakım adımlar atıldı: ekonomik tehdit, mektup kriz, YPG’ye destek gibi. ABD bunları yaptı, yapmaya da devam edecek. Bir şekilde elindeki gücünü diplomatik yollardan, baskıyla memnun olmadığı rejimler üzerinde kullanacak. Yönetimde kim olursa olsun ABD müttefiklerinden koşulsuz sadakat istiyor, bulamadığında da ters yüzünü gösteriyor. ABD’nin yapmayacağı, gücünün yetmeyeceği, eskiden olsa becerebileceği ama artık bu işleri çoktan bıraktığı bir alan seçilmiş liderlerin yerine yenisini atamak. Kısacası, Amerika’nın yeni büyükelçisi Jeff Flake’in Ekrem İmamoğlu’yla görüşmesi Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni başkanının ABD tarafından seçilmesi değil. “It’s OK,” ama elbette sıradan bir ziyaret değil.

        REKLAM

        BÜYÜKELÇİ ŞÖYLE BİR TARTTI

        Başkan’ın temsilcisi olan büyükelçiler görev yaptıkları ülkede olan biteni kavramak ve raporlamak zorundadır. Her gün büyükelçilik ve konsolosluklardan başkente düzenli rapor gider. Wikileaks’in zamanında yayımladığı kablolarda olduğu gibi zaman zaman köşe yazarlarından alıntılar, bazen haberin arkasındaki kulis bilgileri, zaman zaman siyasi dedikodular, bazen geleceğe yönelik öngörüler yer alır bu kablolarda. Her ülkenin diplomatları görev yaptıkları yerlerde bu kabloları yazarken kendi haber ağlarından ve kaynaklarından da faydalanırlar. Bazen dostça içilen bir kahve, bir akşam yemeği veya bir davetteki ayaküstü sohbetten bu kablolara malzeme çıkar.

        Ekrem İmamoğlu’nun yakın gelecekte Türkiye’de belirleyici bir siyasi figür olma ihtimali var. Şu ana kadar Tayyip Erdoğan’ı sandıkta yenebilen tek kişi, bu rüzgarı genel seçime taşıyıp taşıyamayacağını bütün Türkiye merak ediyor. Sadece Türkiye değil, dünya da merak ediyor ve ona özel ilgi gösteriyor. Arka arkaya İngiliz ve Amerikan büyükelçilerinin onunla buluşması tesadüf değil. Dünyanın dört bir yanından İmamoğlu’na davet var zaten. İleride Türkiye’yi yönetme ihtimali olan birini önceden tanımak istiyorlar. Bu tanışmaların amacı aynı zamanda onu tartmak ve başkente rapor etmek.

        ABD birini seçmez ama toplumsal rüzgarı iyi okur ve takip eder. Gerektiğinde de çağırır, görüşür. Biraz umut ışığı gördüklerinde, geleceğinin parlak, önünün açık olduğunu fark ettiklerinde de bütün kapıları açarlar. Hiçbir bilgiye dayanarak söylemiyorum, ama genel seçimden önce Ekrem İmamoğlu – eğer balıkçı gibi skandallarıyla kendi geleceğini tehlikeye atmazsa – mutlaka Washington, D.C.’yi ziyaret edecektir. Altını çizmekte fayda var: ABD onu seçtirmeyecek, sadece seçilebileceğini görürse çağıracak.

        Bu durum da son derece anlaşılabilir, çünkü stratejik öneme sahip, NATO’nun ikinci büyük ordusu ve ABD’nin müttefiki Türkiye’yi yönetecek isimleri tanımak isteyeceklerdir. 2002 yılında AK Parti’nin kuruluş aşamasında Tayyip Erdoğan’ın ABD ziyareti de böyle gerçekleşti. Komplo teorisyenleri bu ziyarete dayanarak AK Parti’yi ABD’nin kurduğuna inanmak istiyor. Oysa ABD sadece o günkü trend’i okudu: AK Parti iktidara gelecek, mevcut partiler de siyasetten silinecekti. Büyük devlet birkaç hamle ötesini önceden hesap eder, ona göre pozisyon alır. Washington’da da dünyanın en parlak beyinleri devlet kadrolarında yer alıyor; boşuna süper güç olunmuyor.

        Bir belediye başkanının yabancı bir büyükelçiyle görüşmesinin kabul edilemez olduğunu söyleyenlereyse küçük bir not: Keşke New York’un yeni belediye başkanı Eric Adams’ı daha göreve başlamadan önce Türkevi’ne almasalarmış; ne diyeyim.

        Diğer Yazılar