Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Biz aman, aman..

        Deprem tehlikesi her an kapımızda, çanlar sürekli çalıyor, yeni felaketler yaşamamak için acil önlemler almalı ve çözüm üretmeliyiz derken..

        Neredeyse her iki konuttan biri riskli ve depreme dayanıksız derken..

        Deprem yönetmeliğine uygun yapılmamış binaların devlet desteğiyle acilen dönüşüme sokulması şart derken..

        Deprem Master Planları’nın her 5 yılda bir yenilenmesi gerekir derken..

        Kentlerin jeolojik yapısının, jeolojik-jeoteknik zemin etütlerine dayalı zemin yapı etkileşiminin tespit edilmesi lazım derken..

        Her binaya bir kimlik kartı uygulaması başlatılması zorunlu olmalı derken..

        Sürdürülebilir bir devlet politikamızın geliştirilmesi çok önemli derken..

        Bir bakıyoruz ve ne görüyoruz?

        *

        Bırakın sürdürülebilir devlet politikası yaratmayı, yerel yönetimler ile merkezi yönetim arasında bile bir uyum olmadığını görüyoruz.

        Hatta iki ayrı yasa nedeniyle aralarında yetki karmaşası bulunduğunu görüyoruz.

        Bırakın Deprem Master Planı’nın her 5 yılda bir yenilenmesini, 1998 yılında yani 24 yıl önce hazırlanan planın bile bir daha üzerinden geçilmediğini görüyoruz.

        Bırakın konutların depreme dayanıksız ve denetimsiz olmalarını, sanki bunların daha da artması ve riskin büyümesi için seçime endeksli imar affı çıkarılmak istendiğini görüyoruz.

        REKLAM

        Bırakın her binaya bir kimlik kartı verilmesini, depremde binaları yıkılıp, mecburen kentsel dönüşüme girenlerin evlerinin bile zor verildiğini görüyoruz.

        *

        Ve yine baktığımızda..

        Ne yazık ki, mevcut şartlarda depreme yönelik atılan adımların çoğunun çok yetersiz kaldığını görüyoruz.

        *

        Bu konuyla yakından ilgilenen, deprem felaketleri üzerinde hassasiyetle duran ve İzmir’de kentsel dönüşüm üzerine uzmanlaşan Ege-Koop’un Genel Başkanı Hüseyin Aslan, geçtiğimiz gün yanına Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi (DAUM) Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir’i alarak, iki yıl önce 30 Ekim’de İzmir’de yaşanan depremin yıldönümü nedeniyle, ‘İzmir Depremi ve Sonrası’ başlıklı bir basın toplantısı düzenledi.

        Aslan ve Sözbilir, toplantıda yukarıda saydığım çarpıklıkları ve sorunları ayrıntılı biçimde dile getirip, İzmir’den örnekler verdikten sonra, çözüm için yetkililere bir kez daha çağrıda bulundular.

        Öncelikle, derhal bir Afet Bakanlığı’nın kurulmasını istediler.

        Merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasındaki uyumsuzluğun kaldırılması gerektiğini belirttiler.

        Bilim insanları ve uzmanlar eşliğinde, doğa ile uyumlu ve nitelikli kentsel dönüşüm uygulamaları yapılmasının önemine değindiler.

        Yer bilimi konusunda özümsenmiş bilgi birikimini işaret ettiler.

        Toplumda deprem bilinci oluşturulmasının çözüme katkı sunacağını söylediler.

        Okullarda doğal afetler ve deprem konularında dersler verilmesini talep ettiler.

        Planlı, altyapılı, sağlıklı kentleşme bağlamında yerel yönetimlerin yetkilerinin genişletilmesi gerektiğini vurguladılar.

        Depremin anayasası olan Deprem Master Planı ve Deprem Haritası’nın zaman yitirilmeden hazırlanmasının şart olduğunu özellikle ifade ettiler.

        REKLAM

        *

        Bunlar ne kadar ciddiye alınır da dinlenir, ne kadarı uygulamaya geçirilir, orasını bilemem.

        Bu uyarıların, yetkili makamlar tarafından ciddiyetle dinleneceği yönünde pek umutlu da değilim, onu da söyleyeyim.

        Ne zaman ki depremin değil, önlem almada gecikmenin ve ihmalin can-mal kaybına yol açtığını anlayacağız, işte o zaman çözüm için yol almış oluruz.

        Yoksa, bir dahaki depreme kadar her şey aynı kalır.

        Diğer Yazılar