Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SERTAB Erener’in eskimeyen bir şarkısı var. Zaten pek eski de sayılmaz ya hadi neyse... Radyoda denk geldiğimde büyük bir zevkle dinlerim. Sertab, sözleri “ünlü halk ozanımız” Sezen Aksu’ya ait olan şarkısında “Kimi lahmacundan utanır, kimi Batı’dan şikâyetçi, kimi takmış alaturkaya...” dizeleriyle pop müziğimizde fazla alışık da olmadığımız kıymetli bir analizde bulunuyor. Bu sözleri söyledikten sonra da “Hişşt hişşt sakin ol” nakaratıyla hepimize fazlasıyla hak ettiğimiz bir ayarı vermeye çalışıyor.

        Hâl-i pür-melâlimizi daha iyi anlatan bir şarkı olamazdı herhalde. Bu ülke insanının belli bir kısmı “lahmacundan” utanacak düzeyde bir “Batılılaşma” sevdasıyla yetişir. Çoğunluğu elit seküler olan bu azınlığın içinde, lahmacununu tanımayacak kadar Batılılaşmış olanları bile vardır.

        Bu zatı muhteremlerden biriyle 7 yıl önce tanışmıştım. Meşhur bir gazeteci ablamızdır kendisi. Muhabirlik yıllarında Türkiye’yi yıllarca Batı’ya anlatan, tanıtan belli başlı kalemlerden biriydi. Her neyse, o sıralar çalıştığım gazetede denk geldi, bir öğle arasında kendisine sipariş ettiğimiz lahmacunlardan ikram ettik.

        Yedikten sonra “Ben hiç böyle bir pizza görmedim. Nereden aldın bunları? Onca yıl İtalya’da yaşadım, ama orda bile böylesini tatmadım” demişti. Kendisine hiçbir şey söyleyemedim. O an sadece farkında olmadan beni pek tanımadığım bir azınlığın en trajikomik özelliğiyle tanıştırdığı için kendisine teşekkür etmek istedim, ama bunu da yapamadım.

        Teşhisimi o gün koydum. Zaman içinde fark ettim ki o gün karşılaştığım şey bir sosyolojik vakaydı. Bugün de gündelik siyasetin keşmekeşi içinde yaşadığımız birçok gerilimin temelinde “lahmacundan kaçma” olarak tanımlayabileceğim bir kimlik bunalımı yatıyor.

        Kişi lahmacunu tanımaz hale gelecek kadar kendi köklerinden sıyrılarak Batılı olabileceğini sanıyor. Bu ruh halinin bir yansıması olarak da Türkiye’de gördüğü her şeyi Batı’daki emsalleri üzerinden okumaya çalışıyor. Lahmacunu, pizza üzerinden anlamaya çalışması da bunu gösteriyor.

        İlk düğmeyi yanlış ilikliyor. Böyle yaptığı için de sonuçta tam bir hayal kırıklığı yaşıyor.

        Bu ülkenin muhafazakâr zihniyetini tanımadığı için Beyaz Saray veya Elysee üzerinden okumaya çalıştığı Ak Saray’ı da, onun altında yatan bilinçaltını da anlayamıyor. Oysa beraber yaşadığı ve karşısına konumlandırdığı insanı tanımaya, kabullenmeye çalışsa bir gerçeği fark etmeye başlayacak. Karşı kimlik olarak tanımladığı şeyin de en az kendisi kadar şekilci olduğunu görecek. Aradaki farkın karşıdakinin şekilciliğinin Doğu, kendi şekilciliğinin ise Batı endeksli olmasından kaynaklandığını anlayacak.

        CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu birkaç gün önce bu kimlik bunalımının bir örneğini yansıttı. Kemal Bey, katıldığı bir toplantıda “Biz Batı uygarlığının bir parçasıyız ve öyle olmak istiyoruz” dedi.

        CHP Lideri’nin bu iki cümlesindeki iki farklı yargı, çelişkinin derinliğini gözler önüne seriyor. Cümlenin ilk yarısında Türkiye’yi “Batı uygarlığının bir parçası” olarak tanımlıyor. Hemen arkasından ise ilk cümledeki emin halinden vazgeçiyor. Son derece muğlak bir dille “Öyle (Batılı) olmak istiyoruz” diyor. Belli ki Batılı mıyız, yoksa Batılı mı olmak istiyoruz, Kemal Bey de bilmiyor. Onun da kafası net değil.

        Neyse ki Kemal Bey’in vaziyeti, lahmacunu tanımayan gazeteci ablamızınki kadar vahim değil. En azından bir çelişki yaşandığının farkında.

        Keşke Kılıçdaroğlu bu çelişkisini yenip şöyle diyebilseydi: “Biz Batı uygarlığının bir parçasıyız. Ama ne mutlu ki biz Doğu uygarlığının da bir parçasıyız. Doğrusu biz ne tam Doğulu ne de tam Batılıyız. Öyle değiliz ve öyle olmak da istemiyoruz. Biz Türkiyeliyiz. Biz iki büyük medeniyetin eşsiz bir senteziyiz ve de öyle kalmak istiyoruz!..”

        Diğer Yazılar