Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GÜN boyunca hep aynı şeyler konuşuldu. Hükümet ilk andan itibaren Süleyman Şah Operasyonu’nun bir toprak kaybı anlamına gelmediğini savundu. Başbakan Ahmet Davutoğlu, Süleyman Şah’taki Türk bayrağı indirilirken, türbenin Eşme’deki yeni ikametgâhında bayrağımızın göndere çekildiğini “özellikle” vurguladı.

        Hükümetin kazayla da olsa bir askerimizi şehit verdiğimiz böyle bir mevzuda “iç politikayı” neredeyse önceleyen bir görüntü vermesi elbette ki hoş durmadı. Lakin meseleye “Toprak kaybettik” veya “Şam’da namaz kılacağız dediler ama Ortadoğu’dan temelli çekildiler” türünden tehlikeli dozda milliyetçilik ve iç siyaset kokan bir goygoyla yaklaşan muhalefetin de hükümetten pek geri kalır bir yanının olmadığı ortada.

        İktidar ve muhalefet birbirini milliyetçilik sopasıyla dövüyor. Zaten Kobani meselesinde IŞİD’e neredeyse sempatiyle yaklaşılmasıyla başlayıp çözüm sürecine dek uzanan sorunlu bakış açısı da muhtaç olduğu cesareti bu damardan buluyor. Hal böyleyken iç siyasette öne çıkarılan realiteyle zerrece örtüşmeyen bu argümanları bir kenara bırakıp meselenin özüne odaklanmak gerekiyor.

        Bölgedeki gelişmeler operasyonun zamanlamasının kritik olduğuna işaret ediyor. Geçen yaz ve sonbahar boyunca IŞİD denen, çekirdeğinde Irak Baas’ı, yani Sünni Arap milliyetçiliği bulunan radikal dinci örgütün Suriye ve Irak’ta hızla büyümesini izledik. IŞİD son 1 yıl boyunca Arap halkların büyük bir sempatiyle baktığı, maddi destek verdiği bir örgüt oldu.

        Musul’u ele geçiren örgüt, hedef aldığı her aktörü geri çekilmeye veya yenilgiye mahkûm etti. IŞİD bu yenilmezlik karizması sayesinde Ortadoğu’nun yozlaşmış dikta rejimleri ve onların Batılı destekçilerinden bıkmış Sünni Arap halkları adeta büyüledi.

        Gelgelelim IŞİD’i Ortadoğu sahnesinde güçlü bir aktöre çeviren bu karizma, Kobani kuşatmasıyla birlikte fena halde çizilmeye başladı.

        Kürt ittifakının Kobani’deki direnişi ve dünyanın bu mücadeleye verdiği destek, IŞİD’in yenilmez Arap atı olma iddiasını her gün biraz daha çürüttü.

        Örgüt yaklaşık 2 aydır da hem Irak’ta hem de Suriye’de sürekli mevzi kaybediyor. Kerkük, Mahmur ve çevresine ara ara yaptığı güçlü saldırılar da aradığı morali bulmasına yetmiyor.

        Sahada taarruz durumundan savunmaya geçmeye zorlanan örgüt yaşadığı çöküşü rehine yakma, baş kesme türü ses getiren vahşice eylemlerle örtmeye çalışıyor. Lakin bu da karşısındaki öfkeyi artırıp mücadeleyi kuvvetlendirmekten başka işe yaramıyor.

        Bugün geldiğimiz noktada ise IŞİD’i daha da çetin geçecek günlerin beklediği görülüyor. ABD Savunma Bakanı’nın önceki gün yaptığı açıklamaya bakılırsa IŞİD’in şahlanma noktası olan Musul 1-2 ay içinde kuşatılacak. Yaklaşık 30 bin peşmerge ve Irak askeri bu harekâta hazırlanıyor. ABD ordusu da Musul’un kurtarılması için gerekli her türlü desteği verecek.

        Bir diğer önemli gelişme ise dün Türkiye’nin IŞİD tehditleri nedeniyle çekilmek zorunda kaldığı arazi dolaylarında cereyan ediyor. IŞİD’in Kobani kuşatmasını kıran Kürt güçlerinin ilerleyişi bu bölgeye uzanmış durumda. Ancak IŞİD’in çekilmesinin daha nereye kadar devam edeceği henüz kestirilemiyor.

        Öte yandan ABD ile Türkiye arasında geçen hafta Suriyeli ılımlı muhalifleri eğitmek üzere imzalanan anlaşmanın da IŞİD’in geleceğinde belirleyici olacağı aşikâr. ABD’nin Suriye politikası değişmediyse, eğitilecek muhalifler de namlularını Esad’a değil IŞİD’e doğrultacaklar demektir. Bu, Türkiye’de eğitilecek Suriyeli muhaliflerin de IŞİD’le savaşacağı anlamına geliyor. Elbette bu hayati gelişmeleri IŞİD de gayet net görüyor. Örgüt saldıracağı hedefleri de muhtemelen buna göre seçiyor.

        Durum yeterince net sanırım. Tüm dünya IŞİD’e ve sonrasına hazırlanıyor. Bu sürece aktif katılım sağlayan Türkiye de yaklaşan fırtınaya hazırlık yapıyor.

        Diğer Yazılar