Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ORTADOĞU’da herkesin bir yerde savaştığıyla başka bir mevzide dost da olabildiği günlerden geçiyoruz. Öyle bir keşmekeş ki bazı aktörlerin kendi kendileriyle savaştığına dahi tanık oluyoruz.

        Bunun en güzel örneğini Başkan Barack Obama’nın eşsiz liderliği sayesinde kararsızlıkta nirvanaya ulaşan ABD sergiliyor.

        İran ile Tikrit cephesinde IŞİD’e karşı savaşmakta olan ABD, Yemen’de ise İran’ın desteklediği Husiler ile savaş halinde bulunuyor.

        Bana “Ne zaman olmadı ki?” diyerek itiraz edebilirsiniz. Lakin Ortadoğu’daki durum ABD’nin düştüğü ikilemden de görüleceği üzere bu kez fazlasıyla kaotik. Müsaadenizle üzerime düşeni yapıp temaşa eylediğim bu zarar ziyan vaziyetin adını koymaya çalışayım.

        Ortadoğu, sınır tanımaz bir sistem/sistemsizlik krizinin tam ortasına geldi. Kriz, bölgeye ‘liderlik’ yapacak bir gücün eksikliğinden olduğu kadar, liderlik iddiasıyla arzıendam edenlerin çapsızlığından da kaynaklanıyor.

        Siz siz olun herkesin birbirini kolaylıkla yezit ilan ediverdiği bu ortamda, iştahı artırmak maksadıyla sofranıza konulan mezhep savaşı hurmasına kanmayın. Manzara, Avrupa’nın 1618’deki halinden farksız.

        Avrupa’da herkesin herkesle savaştığı 30 Yıl Savaşları’nın nedeni de güya Protestan - Katolik çatışmasıydı. Lakin tarih meselenin mezhebi değil siyasi olduğunu herkese gösterdi. Krizin nedeni tarafların birbirlerinin ‘hâkimiyet hakkı ve alanlarını’ tanımazlığıydı. Aktörlerin yayılmacı hırsları, kimin nerede kiminle savaştığının dahi anlaşılamayacağı bir iklimi Avrupa’ya hâkim kılmıştı.

        Avrupa’yı karanlığa sürükleyen savaşların noktalanması tarafların birbirinin egemenlik haklarını kabulüyle mümkün olabildi. Varılan anlaşmalar zincirinin adı da tarihe Vestfalya Barışı olarak geçti.

        Mezhep adına savaştığını sanan yüz binlerin toprağa düştüğü bir karanlık devir böylece nihayete erdi. Tabii bu çözüm de farklı ihtilaflar doğurdu ama şimdi bunlara girmenin konumuza bir katkısı olmaz sanırım.

        Biz neticeye odaklanalım. Gerçek şu ki; Avrupa halkları Vestfalya Barışı’yla attıkları temel sayesinde Osmanlı’yı geriletip 400 yıl sonra da kıta tarihinin en barışçıl projesi AB’yi kurabildiler.

        Dün Avrupa’da olduğu gibi bugün de Ortadoğu’daki kaosun mezhebi bir motife büründürülmesi illüzyondan ibaret. Meselenin özünde dikta rejimlerinin herkesi kapsayan bir siyasi düzene geçmemekte ısrar etmeleri yatıyor.

        Bölgenin yayılmacı dikta rejimleri de alanlarını genişletmek için himayelerindeki diğer rejimler veya onlara başkaldıran gruplar üzerinden savaşıyorlar. Mezhep savaşı dedikleri şey minareye çalanın diktiği kılıf. Üstelik ne niyet ne de kılıf yeni... Yeni olan şey, ABD’nin Ortadoğu’daki mevzi kaybıyla ortaya çıkan lider boşluğu. Şimdi bu boşluk yerel halkların en temel taleplerini hiçe sayan İran gibi rejimler tarafından doldurulmak isteniyor.

        Ortam elverdiğine göre bu kaotik durum başka ülkelere da sirayet edecek. Yemen’de kırmızı kart gösterilen İran bunu karşılıksız bırakmayacak. Korkarım ki Sünni Arap ülkelerde demokratik hak talep eden herkesin İran ajanlığıyla suçlanıp baskı altına alınacağı bir dönemin de kapıları açılıyor. Kurulacağı açıklanan Arap NATO’sunun da öncelikle bu amaca hizmet edeceği anlaşılıyor.

        Madem teşhisi yaptık, Ortadoğu’ya ortaçağı reva gören akıl tutulmasının nasıl aşılabileceğine dair fikrimizi de söyleyelim. Sihirli bir formül yok elbette. Bunu aramaya gerek de yok kanaatimce. Hazırı var... Avrupa’nın Vestfalya’da yaptığını Ortadoğu da yapabilir. Vestfalya’daki aktörlerin birbirinin egemenlik hakkını tanımasını öngören formüle ve Medine Vesikası’ndaki barışçıl ruha bakıp uzlaşıya ulaşmak mümkün elbette. Tabii bunun olması için de her şeyden evvel bölgesel aktörlerin çağdışı ihtiraslarla bir yere varamayacaklarını anlamaları gerekir.

        Diğer Yazılar