Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Şüpheci ve korkağız. Hatta ikimiz de birer paranoyağız... İsrailli kara mizah yazarı Etgar Keret’e göre, Türkler ve İsraillilerin ortak bir yönü varsa o da bu karakterleri olmalıydı. Keret, bu tespitini 4 yıl önce Beyoğlu’nda bir kafede tam da böyle bir kış günü buluştuğumuzda paylaşmıştı benimle.

        Şimdi kim son günlerde yaşananlara bakıp da Keret’in haksız olduğunu iddia edebilir ki! Bu işin gizlisi saklısı da kalmadı artık. Türkiye ve İsrail hattında normalleşme süreci yaşanıyor. Birileri iki ülke arasında yaşanan yakınlaşmayı, Türkiye’ye ancak 2019’da ulaşabilecek İsrail doğalgazına bağlıyor. Kimileri de ABD’nin baskısına ve Rusya- İran ikilisinin DAEŞ bahanesiyle Suriye’ye el koymasıyla ortaya çıkan yeni dengeye işaret ediyor. Sıralanan, teferruatıyla işlenen her bir mevzunun normalleşmenin sebeplerinden biri olduğuna itiraz edecek değilim. Ancak tüm sebeplerin anasının Keret’in altını çizdiği “ortak korku-paranoya” hali olduğundan da zerre şüphe duymuyorum.

        Benzerliklerin bazı ortak sonuçları da oluyor. Bunlardan belki de en önemlisi, saldırganlık potansiyelimiz. Korku ve şüphe, iki ülkeyi her gün biraz daha agresif bir dış politika izlemeye zorluyor. Farkındaysanız pek çok ülke de son 1 aydır bu potansiyelin neticelerini öngörmeye ve frenlemeye çalışıyor.

        24 Kasım’da Türkiye’yi, bir Rus uçağını düşüren ilk NATO ülkesi olmaya iten şey bu ruh haliydi. Rusya, bu krizin ardından S-400 füze sistemiyle Suriye hava sahasına girişleri kendi iznine bağladı. NATO da buradaki gerilimin barındırdığı riski gördüğü için caydırıcı kapasitesini Suriye-Türkiye hava sahasına kaydırdı.

        Gelgelelim S-400’ler de Rus-İran-Esad ittifakının derdine derman olacak gibi görünmüyor. Zira Ankara, Azez-Cerablus hattında güvenli bölge oluşturma ısrarından vazgeçmiyor. Bu alandaki hazırlıklar her şeye rağmen sürüyor. Irak’ta da DAEŞ’e ve İran hâkimiyetine meydan okuma hali günden güne daha yüksek bir doza çıkıyor.

        İsrail’in de Türkiye gibi yanı başındaki oldubittilere razı olmadığı ortada. Tel Aviv yönetimi, Rusya’nın Suriye hava sahasını S-400’lerle kapatmasına razı olmayanlar cephesinde duruyor. Rusya’ya rağmen Şam’da İran ve Esad’ın en kıymetlisi Hizbullah’ın komutanı Kantar’ın kaldığı binanın İsrail jetlerince yerle bir edilmesi, bu gerçeğe işaret ediyor. İsrail Şam’daki bu gövde gösterisiyle Türkiye’yle kurduğu sopasız müzakere masasına bir havuç daha koymuş bulunuyor.

        İsrail, S-400’lerin Suriye konuşlandırılmasından 1 hafta sonra ajanslara bir haber sızdırmıştı. Haberde, İsrail pilotlarının daha önce Kıbrıs Rum Kesimi’yle yaptığı ortak tatbikatlar sırasında Rus S-400’lerden kaçma bilgisini keşfettiğini anlatıyordu. Kuvvetle muhtemel İsrail, S-400 tehdidini 3 haftadır ensesinde hisseden Türkiye’ye normalleşme halinde elde edeceği bir avantajı Şam’a yaptığı son saldırıyla göstermek istedi.

        Tüm bu gelişmeler, tek bir gerçeğe işaret ediyor. Ne İsrail ne de Türkiye, komşu olduğu coğrafyanın kendilerine rağmen şekillendirilmesine rıza göstermiyor. Sessiz kalındığı takdirde katlanacakları sonuçlar iki ülkeyi de fazlasıyla tedirgin ediyor. Bunun için önlerine konulan engelleri tanımayı da reddediyorlar. Konjonktürün yükselttiği bu ortak korkular, iki ülke arasındaki normalleşmeyi her zamankinden daha fazla mümkün kılıyor.

        Tabii bu ortak korkular da “Normalleşme kaçınılmazdır” dememize yetmiyor. Türkiye eski Türkiye değil. Yeni Türkiye’nin Filistin diye bir önceliği olduğunu İsrail gayet iyi biliyor. Ankara, normalleşmenin konuşulduğu hafta HAMAS Lideri Meşal’i en üst düzeyde ağırlayarak İsrail’e bu gerçeği bir kez daha hatırlatma gereği duyuyor. Öyle görülüyor ki gerçekçi bir normalleşme için de İsrail’in evvela Gazze korkusundan taviz vermesi gerekiyor.

        Diğer Yazılar