Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Değişen şartlar, AB ve Türkiye arasındaki “geri kabul ve vizesiz seyahat anlaşmaları”nı uçurumun eşiğine getirdi. Neyse ki şimdilerde birbirlerine sert sözlerle yüklenseler bile tarafların uzlaşmaktan başka makul çıkış yolu da bulunmuyor.

        Jeopolitik denklemde yaşanan büyük dönüşümler, Avrupa ve Türkiye’yi büyük, tarihi işbirlikleri yaparak risk paylaşmaya zorluyor. ABD’nin değişen çıkarları, özellikle de Rusya’nın Ortadoğu ve Doğu Avrupa’ya yönelik yıkıcı ihtirasları herkesten çok AB’ye ve Türkiye’ye zarar veriyor. Nitekim bugün hem Türkiye hem de AB, Rusya ve ABD’nin coğrafyamızda yol açtıkları yıkımın bedelini ödüyorlar. Ancak artık sadece bedel ödemekle bir yere varılamayacağı gayet iyi görülüyor. Başkalarının bölgede yol açtıkları hasara engel olacak caydırıcı bir ortak çözüme de büyük bir ihtiyaç duyuluyor.

        Vize ve Geri Kabul Anlaşmaları da varılacak bu ortak çözüm formülünün ilk adımı olabileceği için büyük önem taşıyor.

        AB, göç yükünü hafifletecek bir B planı olmadığını zaten açıkça itiraf ediyor. Sadece bu itiraf bile Türkiye ve AB’nin kapılarında patlayan devasa sorunlarla baş etmede işbirliğinden başka şansları olmadığını gözler önüne seriyor. Göç sorununun çözülememesi, AB açısından son derece riskli bir yolculuğa yelken açmak anlamına geliyor.

        Milyonlarca göçmenin kapısına dayanması halinde AB’nin, sorunu 28 üyesiyle çözecek kolektif bir karara varması neredeyse imkânsız.

        Kolektif çözümün rafa kalkması halinde de üye devletlerin serbest dolaşımı bitirecek yerel çözümlere yönelmesi bekleniyor. Nitekim bazı devletlerin serbest dolaşımı askıya almaya başladıkları da görülüyor.

        Böyle gitmeye devam ederse ülke bazlı çözümler domino etkisi yaparak artacak. Bu da Yunanistan gibi zaten ekonomik uçurumun eşiğinde olan ülkelerin göç yükünün altında kalıp çökmelerine yol açacak.

        Meselenin daha vahim tarafları da var. Ülke bazlı sınır tedbirleri artarsa birliğin tutkalı Schengen sistemi iflas eder. Schengen yani serbest dolaşım dediğimiz sistem, AB’nin ruhu aynı zamanda. Schengen rafa kalktığı an AB’nin ruhsal ölümü gerçekleşmiş olacak.

        Sizce AB’yi yönetenler birliğin göz göre göre ölümünü izlemeye razı olabilirler mi? Yapılan açıklamalar ortada. Başta AB’nin de facto lideri Almanya olmak üzere kimse bu kıyameti durup izleme lüksüne sahip değil. Muhtemelen Ankara da en büyük ticari partnerinin böyle bir maceraya sürüklenmesini istemez.

        Hal böyleyken tarafların yeniden masaya oturup iki yıl önce yapılan vize anlaşmasını Türkiye’de değişen şartları dikkate alarak gözden geçirmeleri en makul çıkış yolu. 2013’te geri kabul ve vize anlaşmaları imzalanırkenki Türkiye ile bugünkü Türkiye arasında çok fark var. O vakit çözüm süreciyle terörü kökten bitirmeye hazırlanan bir Türkiye vardı. Brüksel’in bugün vizeyi kaldırmak için talep ettiği terörle mücadele yasası bağlamındaki düzenleme, o vakit Ankara’nın AB istemese dahi atmakta kararlı olduğu bir adımdı. Yazık ki aradan geçen sürede yaşananlar, Türkiye’nin bu noktadaki hassasiyetini zorunlu olarak bambaşka bir seyre soktu.

        Hasılıkelam AB’yi ruhsal ölümden kurtaracak, Türkiye’nin de sırtındaki göç yükünü hafifletmesini sağlayacak “kolektif çözüm” masada durmaya devam ediyor. Kaldı ki AB de 2 yıl önceki AB değil. Geri Kabul Anlaşması bugün AB için çok daha acil bir anlam taşıyor. Gelgelelim iki tarafa da yarar sağlayacak bu işbirliği kanalının açılması için Türkiye’nin konjonktürden kaynaklanan hassasiyetlerine uygun bir formülün bulunması gerekiyor.

        Diğer Yazılar