Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye’nin PYD/YPG karşıtlığı konusunda zihinlerin yeterince berrak olmadığı anlaşılıyor. Tabii bu zihin bulanıklığını herkesin paylaştığını söylemek de mümkün gibi görünmüyor.

        Kimine göre olayın tartışılacak hiçbir tarafı yok. Mesela PYD Lideri Salih Müslim. Türkiye’yle aralarındaki anlaşmazlığın sebebinin, “YPG’nin bir Kürt gücü olarak görülmesinden ve kabullenilmemesinden kaynaklandığını” düşünüyor. Oysa Müslim iki yıl önce hiç de böyle konuşmuyordu. O sıralar ortam da böyle değildi, kendisi Ankara’ya gelip gidiyordu. ÖSO gibi YPG’yle de işbirliğine dayalı bir zeminin mümkün olup olmayacağı fikri devletin derin dehlizlerinde Müslim’le tartışılmaya değer bir mevzu olarak görülüyordu.

        Tahmin edeceğiniz üzere HDP’nin genelinde de mesele PYD/PKK ekseninden çok da farklı olmayan bir gözle okunuyor. Eşbaşkan Selahattin Demirtaş’ın son dönemdeki açıklamaları, HDP’nin de Ankara’nın YPG’ye bakışını “amansız bir Kürt karşıtlığı” olarak görmek ve göstermek istediğine işaret ediyor.

        Ne yazık ki dünya basını da meseleye PKK, PYD ve HDP’nin bakışı açısıyla bakıyor. Pek çok önemli ülkede gazete ve televizyonlar PYD/YPG yerine “Kürt güçleri-Kürt muhalifler” ifadelerini kullanmayı tercih ediyor. Hal böyle olunca Türkiye’nin Suriye’deki YPG karşıtlığı da doğrudan “Türkiye’nin Kürt karşıtlığı” olarak tercüme ediliyor.

        Aradan birkaç yıl geçmesine rağmen meseleye bakış açısını net bir şekilde ortaya koyup dünyaya anlatamamış tek bir taraf var aslında. O taraf da ne yazık ki Türkiye. Kısa süre öncesine kadar Türkiye’nin hâkim bakış açısı, dünyanın ve PKK’nın anlattığından çok da fark değilmiş gibi görünüyordu. YPG, ABD desteğiyle topraklarına toprak katarak Suriye’nin kuzeybatısına doğru ilerledikçe Ankara’dan dünyaya verilen mesajlar, “Türkiye Kürt koridoruna asla izin vermeyecek” şeklindeydi. Koridor kurmasına izin verilmeyenler YPG’liler değil de “Kürtler” olarak tarif edilince bu politikanın adı da normal olarak “Türkiye’nin Suriye’deki Kürt karşıtlığı” diye okunuyordu.

        Türkiye devletinin meseleye bu derecede bir adaletsizlikle yaklaşabileceğine dair inancı sarsan tek şey, AK Parti’nin iktidardaki mevcudiyeti ve son yıllarda Kürt meselesini çözmek adına attığı cesur adımlardı. Türkiye Kürtlerinin önemli bir bölümü böyle ifade edilmiş olduğunu görmekle birlikte niyetin bu olabileceğine inanmak istemiyordu.

        Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde G20 Zirvesi’nde Obama’yla görüşmesinde yaptığı açıklama da bu iyi niyetli şüpheleri teyit ediyor olması nedeniyle gayet önemliydi bence. Cumhurbaşkanı, Türkiye’nin Suriye’deki müdahalesinin amacını açıklarken Ankara’nın Suriye’nin kuzeyinde karşı olduğu şeyin “terör koridoru” olduğunu vurguladı.

        Aslında başından beri söylenmesi gereken şey buydu bence. Hepimiz gayet iyi biliyoruz ki Ankara’nın Suriye’deki PYD-YPG karşıtlığı, PKK’nın Türkiye’deki terör eylemlerine devam ediyor olmasından kaynaklanıyor. PYD Lideri Salih Müslim’in saldırılara ara verilen bir ortamda Ankara’ya gelip bakanlıkta görüşmeler yapabilmiş olması bile bu gerçeği gözler önüne sermeye yetiyor. Suriye’deki PYD bir terör örgütü olarak görülmek istemiyorsa onu yöneten PKK’nın Türkiye’den çekilip eylemlerine de son vermesi gerekiyor.

        Şimdi Ankara’nın Suriye’deki derdinin terör koridoru olduğunu farklı uluslararası zeminlerde de dile getirip meselenin Kürtler olmadığını herkese anlatması büyük önem taşıyor. Türkiye’yi “Ortadoğu’daki Kürt düşmanı” olarak yaftalamaya yönelik çabaları boşa çıkarmanın yolu biraz da G20 gibi bu zeminleri doğru kullanabilmekten geçiyor.

        Unutmayalım ki bu suçlamalar karşısında sessiz kalmak “adaletsizlik ve ırkçılık” yaftalarını kabullenmek olarak algılanıyor. Türkiye’nin bölgedeki esas gücü de son yıllarda “adil” bir aktör olarak öne çıkmayı başarmış olmasından kaynaklanıyor.

        Diğer Yazılar