Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Masaya oturanların sayısı arttıkça kapsamlı bir çözümün bulunması ihtimalinin de arttığı varsayılır... Ne kadar da yanlış bir tespit. Çözümü zor olan sorun yoktur oysa. Taraf veya arabulucu enflasyonu yüksek olduğu için zorlaşan krizler vardır. Dikiş tutmaz bir hale evrilen Suriye meselesi de bu hakikatin en kanlı canlı örneğidir ne yazık ki.

        Gördünüz, güya bir ateşkes ilan edildi ve çatışmasızlık süreci de bizzat anlaşmaya taraf olanların eliyle yerle bir edildi.

        Bahane lazımdı belli ki... ABD, Deyrizor’da IŞİD’le çatışan Suriye rejimine bağlı 80 askeri havadan bombardımanla öldürdü. Rusya (veya Suriye rejimi) ise Halep’te açlıkla pençeleşen 78 bin kişiye yardım götüren konvoyu vurdu ve 12 kişiyi öldürdü.

        Neticenin de neticesi; örgütler cenneti Suriye bir öncekinden de gaddar bir hesaplaşmanın pençesine itildi.

        ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, “Yok daha ölmedi” diyerek ülkesini daha büyük sorumluluklar almaktan kurtarmaya çalışmaya devam etsin. Bir ateşkes süreci daha tüketildi ve meselenin böyle çözülemeyeceği gerçeği de gayet açık şekilde görüldü.

        Tarafları bol olduğu için bu savaşın nihayete erdirilmesi de tahmin edilenden meşakkatli olacak anlaşılan.

        Türkiye’nin ateşkesin bittiği bu ortamda meseleyi “Suriye ve Suriyelilerin sorunu” olarak tanımlamakla kalmayıp “sorunun Suriyeliler arasında çözümü” için dünyaya çağrıda bulunması da iyi niyetli olduğundan kıymetli elbette. Gelgelelim soruna ilişkin bu okuma da eskiye dair bir teşhisten öteye gitmiyor ne yazık ki.

        Suriye krizi başlarken bir anlam ifade eden bu teşhis, iş bu kadar dallanıp budaklanmadan küresel güçler tarafından da sahiplenilse kriz belki tarif ettiğimiz şekilde Suriyelilerin arasında çözülebilirdi. Ama nasıl akrebi ve yelkovanı tersine çevirince zamanı da geriye götürebilmiş olamıyorsak artık çok ilerlemiş bu sorunu da henüz erken teşhis halindeyken sonuç verebilecek yöntemlerle çözemeyiz.

        Gerçeğin kurbanı olmamak için gerçekçi olmak zorundayız. Soruna Suriye’nin güncel gerçekleriyle bakmak durumundayız. Bugün Suriye dediğimizde artık sadece kâğıt üstünde var olan bir devleti ve de ülkeyi kastediyoruz.

        Kimlik dediğimiz şey, toplumsal ve siyasal düzlemde aynı değerleri paylaşan ve birlikte yaşama noktasında da uzlaşan bir bütünü ifade eder. Oysa bizim kâğıt üstündeki Suriye’mizde artık böyle bir şey bulunmuyor. Çözümün kaynağı olmasını önerdiğimiz “Suriyeli” kimliği bugün için ölmüş de kaldıranı olmayan bir cenazeyi andırıyor.

        Türkiye’nin ve dünyanın kabullenmekte en fazla zorlanacağı hakikatin de bu olacağı anlaşılıyor. İşin daha acı tarafı şu ki, dünya gerçekle yüzleşmekten kaçındığı müddetçe yanıbaşımızdaki ölüm çukuru da asla kapanmayacak gibi görünüyor.

        Üstelik Suriye’ye bulaşan güçler bu hakikatle yüzleşip ortak bir zeminde buluşsalar bile sorun çözülmüş olmayacak. Bu uzlaşı, sadece zorlu bir tedavi sürecinin nihayet başlamış olması anlamına gelecek.

        Kafaların gerçekçi bir teşhisle aydınlanmasının ardından da Suriye’yi konuşurken aslında çok daha çetrefilli bir sorunu konuşmakta olduğumuz görülecek. Gerçekçi bir tedavi için, Suriye’yle birlikte küresel düzenle barış ve istikrar temelinde uzlaşmış yeni bir bölgesel denklemin de baştan sona hep birlikte yeniden organize edilmesi gerekecek. Tahmin edeceğiniz üzere çok daha büyük bir kırılma yaşanmadan böyle bir çözümün inşa edilmesi de pek kolay olmayacak.

        Diğer Yazılar