Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Takvim yaprakları Kasım 2002’yi gösteriyor. AK Parti iktidara yeni gelmiş. ABD yönetiminin Türkiye’nin sınırdaş olduğu coğrafyaya müdahale şevkinin zirve yaptığı bir dönemden geçiliyor. 11 Eylül’ün ardından El Kaide’yi cezalandırma kisvesi altında Afganistan’ın işgali tamamlanmış. İşgal sırasının Irak’a geldiği artık iyiden iyiye hissediliyor. Saddam’ın ısrarla yalanladığı ve sonradan haklı da çıkacağı kimyasal silah suçlamalarının işgale hazırlık olduğu tüm dünya tarafından gayet net şekilde görülüyor.

        Washington’dan yapılan açıklamalarda Türkiye’nin desteğinin önemi sıklıkla vurgulanıyor.

        Yaklaşan fırtına elbette Ankara’dan da görülüyor. Dışişleri ve Genelkurmay’da muhtemel senaryolara hazırlık mahiyetinde toplantılar yapılıyor.

        Türkiye, Irak’taki Saddam rejimini devirmeyi kafaya takmış Bush yönetimine hangi koşullarda nasıl destek verebileceğini kestirmeye çalışıyor. Beklenen desteğin mahiyetine ilişkin rapor, nihayet Washington’dan Ankara’ya ulaşıyor. Talep diplomatik nezakete yakış- mayacak bir şekilde doğrudan Genelkurmay Başkanlığı’na iletiliyor. Dışişleri Bakanlığı, raporun kopyasını Genelkurmay’dan almak zorunda kalıyor.

        Dışişleri Bakanlığı’ndaki üst düzey diplomatlar arasında raporun değerlendirildiği bir toplantı yapılıyor. Bahse konu dönemde Dışişleri’nde kilit bir görevde olan emekli Büyükelçi Ali Tuygan, “Gönüllü Diplomat, Dışişleri’nde Kırk Yıl” isimli kitabında o toplantının genel ruh haline şu sözlerle özetliyor: “Belgeyi okumamızı bitirince birbirimize baktık, bu Irak’ın mı yoksa Türkiye’nin mi işgaliydi? İstenenler arasında çok sayıda havaalanı, liman, destek bölgelerinin Amerikan kuvvetlerine tahsisi vardı. 40 bin Amerikalı, Türkiye üzerinden Irak’a intikal edecek, bir o kadarı da destek amaçlı olarak Güneydoğu bölgemizde konuşlandırılacaktı...”

        TAM BİR DEJAVU

        Gelelim; Türkiye-ABD hattında yaşanan ve sonrasında ülke içindeki pek çok gelişmeyi de tetikleyen bu önemli kırılmayı özetleyen o dönemi hatırlatmamın sebebine.

        Bugün de iki ülke arasında benzeri bir kırılma yaşanıyor. Bu kez bahse konu ülke Irak’tan ziyade Suriye olsa da hissiyat aynı. Hissiyatın temeli de gayet basit ve net şekilde ortada duruyor. ABD bir kez daha yanı başımızda komşu ülkelere müdahale ediyor. Bir kez daha müdahale için Türkiye’nin askeri bölgelerini kullanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başkan Donald Trump arasındaki telefon görüşmesine ve hemen sonrasında CIA Şefi Pompeo ile İngiliz Genelkurmay Başkanı’nın soluğu Ankara’da almalarına bakılırsa, ABD, Suriye’deki güç dengesini lehine çevirmek için bir kez daha Türkiye’den büyük bir destek almak istiyor. Üstelik Türkiye’nin öneminin arttığı bu gerilim denklemine çok yakında İran’ın da eklenebileceği anlaşılıyor.

        Ankara, ABD’nin bölgede yaptıklarına ve kendisinden taleplerine bakınca 15 yıl öncesine uzanan bir dejavu halini yaşıyor. Kimsenin bu ruh haline girenleri paranoyaklıkla suçlayamayacağı da su götürmez bir gerçek olarak önümüzde duruyor.

        ABD, kendisine yıllar sonra sunulan onurlu çözüm fırsatını terk ederek Türkiye’nin askerini, polisini ve sivil vatandaşlarını şehit eden, istikrarına büyük zarar veren PKK’nın Suriye’deki kolunu öyle ya da böyle destekleyip kolluyor. Aynı Amerikan yönetimi, 15 Temmuz’da ülkenin demokratik kurumlarını yok etmeye çalışmış FETÖ terör örgütünün kilit kadrolarına yardım ve yataklık etmekten vazgeçmiyor.

        Türkiye gemisini idare edenler de bu vaziyete bakınca, “Bunlar DEAŞ’la mı mücadele etmek istiyor, yoksa Türkiye’yi işgal etmek, bölmek, batırmak mı?” diye düşünüyor olmalı. Tarih ve figürler büyük ölçüde değişse de aynı şüphe çok daha keskin delillerle akıl kemirmeyi sürdürüyor.

        ABD, Ortadoğu’daki güç dengesinde Türkiye’yi gerçekten yanında görmek istiyorsa evvela Türkiye’nin istikbalini ve istikrarını önemseyen herkesin kafasında yer eden bu şüpheleri azaltacak adımlar atmalı. Ankara da nihai kararını vermek için ikili ilişkilerdeki havayı düzeltecek bu adımları bekliyor olmalı.

        Diğer Yazılar