Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KÖŞK seçimine biraz aşk katmaya ne dersiniz? Şaka yapmıyorum, “aşk ve emek” soslu bir seçim yazısı okumak istiyorsanız, buyurun.

        Atıf Yılmaz’ın efsane filmi “Selvi Boylum Al Yazmalım”daki o meşhur sahneyi hatırlarsınız. Türkan Sultan’ın (Şoray) bir yanında gönlünü kaptırdığı ilk aşkı, ölümüne sevdiği kamyon şoförü Kadir İnanır var... Diğer yandaysa yıllardır kendisi ve çocuğu için gecesini gündüzüne katarak çalışmış olan kocası... Kadir İnanır, zamanında terk etmiş olsa da Türkan Sultan’ın gönlünün kendisinde olduğundan emindir. Bu güvenle Türkan Sultan’dan kendisi ve kocası arasında bir tercih yapmasını ister.

        Türkan Şoray bu dayatma karşında köşeye sıkışır. İçindeki sesi dinlemeye çalışır. O ses sadece kalbinin sesi değil, aynı zamanda vicdanının sesidir. O ses devamlı olarak “Sevgi neydi?” diye sorar. Ve sonunda bu soruya “Sevgi emektir” cevabını verir. Sonra da âşık olduğu adamdan, yani Kadir İnanır’dan vazgeçer. Kocasına, yıllarca kendisi ve çocuğu için emek sarf eden adama yönelir.

        Şimdi gelelim bu sahneyi neden anlattığıma. Malumunuz Köşk seçimi için geri sayım başladı. Durumumuz Türkan Şoray’dan çok da farklı değil. Cumhurbaşkanlığı devletin, siyasetin en üst makamı sonuçta. En fazla hak eden adayın Köşk’e çıkması gerekiyor. Ve belki bu noktada durup kendimize “Köşk’ü kim hak ediyor?” sorusunu sormak da gerekiyor. Erdoğan, parti gençlik kollarından başbakanlığa kadar neredeyse 40 yıldır siyasetin ve devletin her noktasına bulunarak bu ülkeye hizmet üretmiş biri. Aile efradından tutun da gençlik yıllarında hangi sporla uğraştığına kadar bilinen biri... Hasılıkelam, Türkan Şoray’ın bulduğu cevap doğruysa, hak etmek için kıstas emekse cevap da belli bana göre.

        YENİ KENT DEVRİMİ

        Emek demişken, bir de ülkede yapılanlara bakalım. Erdoğan’ın başbakanlığı dönemindeki altyapı yatırımları, Türkiye’de yeni bir kent devrimi haline geldi. 17 bin kilometre duble yol yapıldı. Başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerde yaşayanların hayatında metro diye bir kavram var artık. İki kıtayı birleştiren Marmaray’ın halkın gözündeki önemini muhalefet ancak yerel seçim sonuçlarıyla fark edebildi. Türkiye artık hızlı trene ve hızlı tren teknolojisine sahip dünyadaki 10, Avrupa’daki 6 ülkeden biri.

        Kentsel dönüşüme önceleri burun kıvıran pek çok kişi, yerel seçimlerde halkın buna da sahip çıktığını gördü. Geçen hafta bu gazetede yer alan bir röportajında, ünlü iktisatçı, Orhan Pamuk’un ağabeyi Şevket Pamuk, sağlık hizmetlerine erişimin artmasında dünyada başarılı örneklerden birinin Türkiye’de gerçekleştirildiğini söylüyor. Bu arada, kadınlar eğitimli olarak ve başı örtülü bile olsa eşit yurttaşlar halinde ekonomiye katılmaya başladı ki bu başlı başına bir devrim. Milyonlarca insan ilk kez tam manasıyla üretime, tüketime katıldı; ev aldı, otomobil aldı, dışarıda yemek yemeye, alışveriş yapmaya başladı, yani hayata karıştı.

        Devlet kendi yurttaşının dinini tehdit unsuru olarak görme yanlışından kurtuldu, bu anlamda ilk kez ülkenin siyaseti ile sosyolojisi örtüştü. Siyasette asker etkisi meselesine girmek bile cesaret isterken bu konu şimdi halledilmiş gibi. Kürt meselesi herkes için “cıs” bir konuyken, cesaretle girişilen çözüm politikalarıyla şimdi HDP’li Demirtaş Cumhurbaşkanlığı’na aday.

        Kimse dile getirmese de bugün ülkenin dört bir yanında seçim konuşmaları yapabilmesinde, partisi ve kendisi için “Türkiyelileşiyor” denebilmesinde Erdoğan’a ve ülkedeki normalleşmeye çok şey borçlu. Erdoğan’ın oyunu da artırarak 8 seçim kazanması, seçmenin bütün bu saydıklarımı gördüğünü açıklıyor. Öte yandan kendisine hâlâ “Diktatör” diyenler de var. Bu, seçmenin verdiği oyu küçümsemek değilse nedir?

        Erdoğan’ın bir vizyonu var. Ben, onun geçmiş performansına, emeğine, gelecek vizyonuna bakıyorum ve Cumhurbaşkanlığı’nı Erdoğan’ın hak ettiğini düşünüyorum.

        Diğer Yazılar