Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SÖZÜM ona bazı İslam hukukçuları şöyle diyor: "İcma delil bakımından birinci, değer bakımından üçüncüdür." Yani icmayı Kuran'ın ve Hz. Peygamber'in önüne geçiriyorlar. Bakalım bu konuda yüce Allah ne buyuruyor:

        "Ey iman edenler! Allah'ın ve peygamberinin önüne geçmeyin. Allah'a saygı duyun. Şüphesiz ki Allah işitendir, bilendir." (Hucurat, 1)

        Bu ayetin açıklamasına bir soruyla başlayabiliriz: Bizler Allah ve peygamberleriyle mi yürüyoruz da onların önüne geçmemiz yasaklanmaktadır? Bu öne geçiş maddi anlamda bir hareketi ifade etmekten ziyade, manevi bir durumu gündeme getirmektedir. Konu tamamen "din"i ilgilendiren bilgi ve hükümlerle alakalıdır. Bu surenin 16. ayetine gidersek konuyu daha iyi anlayabiliriz: "De ki: Siz dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz?" Demek ki, Ahzab 36'da olduğu gibi Allah'ın ve peygamberinin önüne geçmek, kendi fikirlerini, arzularını Allah'ın emirlerinin önüne geçirmek veya ondan üstün tutmak demektir.

        Bu konu insanlık tarihinin başlangıcından beri insanlığın temel sorunlarından biri olmuş ve olmaya devam etmektedir. Onun içindir ki, Hz. Muhammed'e gelen vahiyde de aynı konu yer almakta ve müminlerin buna dikkat etmesi emredilmektedir. Bu emir İslam'ın şartlarının ikincisi olmalı ve tevhid kelimesinden sonra gelmelidir.

        İnsanların, yani Müslümanların bir kısmı, kendi görüşlerini veya başka bir beşerin görüşünü Kuran'ın önüne geçirip dini hüküm olarak insanlara sunmaktadır. Ona "Dinin bu konudaki hükmü nedir?" diye soru soruyorsunuz, o da Kuran'a bakmadan beşerin yazdığı kitaptan sana görüş beyan edip fetvasını veriyor. Allah'ın peygamberi böyle mi yapmıştır? Hz. Peygamber, "Ben, bana vahyolunandan başkasına uymam" (Yunus, 15) hükmüyle yükümlü değil miydi? O zaman neden bu insanlar Allah'ın vahyini ve Hz. Peygamber'in tatbikatını bırakıp başka kitaplara giderler? İşte bu durum, Allah'ın ve peygamberinin önüne geçmek olur. Beşeri görüşü veya düşünceyi vahyin ve onu tebliğ edenin önüne geçirmek yasaklandığı için haramdır.

        Öyleyse ne yapmalı? Din ile dini kültürü birbirinden ayırıp konuşmamız gerekiyor. Kuran dinin kaynağı olduğundan, onunla fetva verirsek, ondaki hükmü bildirirsek dini anlatmış oluruz, ama onun dışındaki kitaplardan konuşursak dini kültürden konuşmuş oluruz. Halka "Bu dindir; bu dini kültürdür" demek zorundayız. Dinin koruyucusu Allah'tır; peygamber onu tebliğ eder, hayata uygular, ama din koyamaz ve ona bir harf bile ilave edemez (Hakka, 44-46).

        Onun için din eğitimcileri, Kuran'ın dindeki yerini, Hz. Peygamber'in yerini ve görevini, din âlimlerinin yerini iyi tespit etmeli, sınırlarını belirlemeli, onları birbirine karıştırmamalı ve Allah'ın alternatifi olarak göstermemelidir. Eğer âlimlerin görüşü din olsaydı, o zaman birbirinin kâfiri olurlardı. Çünkü birbirinin görüşünü reddediyor ve ihtilafa düşüyorlar. Bir dini hüküm reddedilince ne olur?

        Diğer taraftan dinde ihtilaf olmaz. Dinde ihtilaf edenler, yüce Allah tarafından zalim olarak ilan edilmektedirler. Yüce Allah'ın demediğini demiş gibi fetva vermek Allah'a bir iftiradır. Allah'ın helalini haram, haramını da helal yapmak zulümdür (Enam, 93).

        Bayraktar Hoca CEVAPLIYOR?

        Sahura kalkmadan oruç tutulur mu, yoksa bir su içmek için dahi kalkmak mı gerekir? H.R.

        Sahura kalkmak zorunlu değil, önemli olan senin sahura kalkmadan orucu tutup tutamayacağındır.

        Hocam, bir yakınım yemin edip daha sonra bu yeminini bozdu. Yemini bozmanın telafisi nedir? A.S.

        Yeminini bozan kişinin durumunu Allah, Maide Suresi 89. ayette anlatıyor. Yeminini bozan kişinin bir yemeğin orta hallisinden 10 fakiri yedirmesi, yediremezse onları giydirmesi gerekir. Bunları yapamayan kişi, 3 gün oruç tutmalıdır.

        Diğer Yazılar