Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        O bakımdan gizliden de ciddi bir keyif içindeyim.

        Çünkü uzun zamandır izlediğim en iyi yerli filmlerden biri vardı karşımda!

        Yılmaz Erdoğan'ın son 7 yıldır hazırlandığını bildiğimiz Kelebeğin Rüyası görsel bir şölen, gücünü hayatın bıçak gibi keskin gerçekliğinden alan bir ayna olmuş adeta.

        Film daha ilk sahnelerinden Yılmaz Erdoğan'ın gözünden nasıl bir düşsel yolculuğa çıkacağımızın sinyallerini veriyor.

        Ama lafı da uzatmıyor.

        GERÇEKLİK DUYGUSU

        İlk andan itibaren bize gül bahçesi vaat etmeyeceğini, kendi gerçeklik mücadelemize 40'lı yıllardan kalma bir bakış açısı sunup canımızı acıtacağını net bir şekilde söylüyor.

        Ama acıyı, izleyenin canını acıtıp duygu sömürüsü yapmayacağının da altını özenle çiziyor.

        Ki bu da "parasızlıktan imanı gevremiş" iki genç şairin kısacık hayatlarının hikâyesine daha da güç katan bir gerçeklik katıyor.

        Başta da dediğim gibi, filmin en büyük kozu bu gerçeklik.

        Onların daktilosuz kâğıtsız şairlik hevesi, içime yaşama sevinci verdi.

        Onca hastalık içine gönül işini katmaları gündelik sıkıntılarıma, dertlerime yabancılaştırdı beni.

        Gösterişten uzak ama aslında çok gösterişli, hatta göz kamaştıran bir gerçeklik duygusuna bakakaldık salonu dolduran iki bin kişi.

        Yılmaz Erdoğan bu gerçekliğe zaman zaman kendi şiirini de katıyor ve izlence daha da senfonik bir hal alıyor.

        Filmin lokomotif oyuncusu hiç kuşkusuz Kıvanç Tatlıtuğ.

        Erdoğan, onu öyle bir yönetmiş ve Görüntü Yönetmeni Gökhan Tiryaki öyle bir gözden bakmış ki insan beyazperdeye bakmaya doyamıyor Kıvanç göründüğü andan itibaren.

        Mert Fırat bu parlak performansa hayli güzel eşlik ediyor.

        Belçim Bilgin rolüne biraz yaşça büyük kalsa da görevini gayet iyi yerine getiriyor.

        Gerisini de çocukluğumda defalarca gittiğim ama hiç böyle görmediğim güzeller güzeli Zonguldak tamamlıyor, Heybeliada topa giriyor.

        Ha bir de Rahman Altın'ın dünya standartlarında yazdığı, fonda tatlı tatlı akan tema müzikleri var ki bence Oscar bile önünde saygıyla eğilir.

        TEKRAR MI İZLESEM?

        Sanat yönetmeninden ulaşım görevlisine Kelebeğin Rüyası ekibi 16 haftalık insanüstü çalışmanın karşılığını hakkıyla vermişler.

        "Ahh bir de Yılmaz Erdoğan azıcık altın makasını şıkırdatıp süreyi biraz kısaltabilseymiş" demekten kendimi alamasam da ışıklar yandığında yanaklarımdan süzülen iki damla gözyaşıyla "büyük" bir filmin galasında bulunduğum için mutluydum.

        Şimdi televizyonda reklamlarını izledikçe, "Acaba DVD'yi beklemeden tekrar gidip izlesem mi?" derken buluyorum kendimi ki bence bu iyi haber.

        Kelebeğin Rüyası'nı çok tavsiye ederim.

        'Manken oyuncu da olur' dedirten adam: Kıvanç Tatlıtuğ!

        AMMA çok severiz önyargıyı.

        Burun bükmeyi.

        Gözlerimizi devire devire insanları küçümsemeyi.

        Kendimiz enn birinci, enn şampiyon, enn bi şahane insanızdır ya, beğenmeyiz kimseyi.

        Kafasını kaldıranı, yeni bir şeyler denemeye çalışanı, kabuğunu kırmayı bırak çatlatmayı başaranı aşağı çekmek için elimizden geleni yaparız.

        KLİŞELER YERLE BİR

        Ne kadar sert, hatta kafaüstü klişeye düştüğümüzü fark etmeden, "Aman canım manken o, ondan oyuncu mu olur?" deyiveririz.

        Bu, en sevdiğimiz klişelerden biridir.

        Bunun daha "Ondan şarkıcı mı olur" gibi sonsuz varyasyonları da vardır.

        Ama bir gün biri çıkar, klişeleri kafamıza çarpıverir.

        Kıvanç Tatlıtuğ tam da bunu yaptı işte.

        Önce Kuzey Güney dizisinde nasıl da iyi bir oyuncu olacağını gösterdi.

        Ama bunu da küçümsedi bazı kalabalıklar.

        "Yiyorsa sinemada göstersin kendini" dediler.

        Şimdi onu da becerdi.

        Hem de Yılmaz Erdoğan gibi hayatını sinema yolculuğuna adamış bir adamın yönetmenliğinde.

        Kıvanç Tatlıtuğ kendini bu filme ve tabii ki iyi bir aktör olmaya öylesine adamış ki filmin her saniyesinde bunu hissediyorsunuz.

        Daha doğrusu filmde canlandırdığı Muzaffer Tayyip Uslu'ya her bakışınızda içiniz acıyıp onun hikâyesini yaşamaya başlayınca anlıyorsunuz.

        GURUR DUYUYORUM

        Hele bir muayene sahnesinde o zapzayıf vücudunu görüp içiniz parçalandığında Kıvanç Tatlıtuğ'un geçen sene yapılı vücuduyla ekranda görünüp sonra nasıl olup da 19 kilo verebildiğine şaşırıyorsunuz.

        Mesleğine adanmışlık tam da böyle bir şey.

        Adana'dan gelip bir şekilde yırtmak için hayatın önüne çıkardığı ya da çıkarmadığı tüm imkânlara ve imkânsızlıklara karşı savaşımını çok iyi anlıyorum Kıvanç'ın.

        Benim hikâyem de Mersin'de böyle başlamıştı.

        Toprağım sayılır, gurur duyuyorum çabasıyla, azmiyle ve sığ kafalılara kulağını kapatabilme yetisiyle.

        Diğer Yazılar