Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Diktatörler, firavunlar yıkılacak, yerine halkın istediği özgürlükler, demokrasi, insan gibi yaşama hakkı gelecekti ayağa kalkan Arap ülkelerinde.

        O günlerde bu manayı irdeleyen onlarca yazı okuduk.

        Ama gerçek pek öyle olmadı.

        Bölgede insan hakları, kadın hakları ve özgürlükler konusunda yeni yönetimlerin izleyeceği yol haritası kendini belli etmeye başladı.

        ENDİŞE DUYDUM

        Mısır'da iktidardaki Müslüman Kardeşler'in önceki gün yaptığı açıklama, bu durumu anlatan en dramatik örneklerden biri oldu.

        Mısır'ı yönetenler, Birleşmiş Milletler'in kadın hakları deklarasyonunu veto etmiş.

        Açıkladıkları gerekçeler ise laik bir ülkede yaşayan Müslüman bir kadın olarak tüylerimi diken diken etti.

        Onların yönettiği ülkedeki milyonlarca Müslüman kadın adına endişe duydum.

        Müslüman Kardeşler, itirazlarının gerekçelerini şöyle sıralamışlar:

        - Kadına kocasının izni olmadan seyahat, çalışma ve doğum kontrol hakkı izni verilmesi halinde toplum yok olurmuş.

        - Deklarasyon kabul edilirse kadınlar cinsel özgürlüğe kavuşurmuş.

        - Kürtaj yasallaşır, gençlere doğum kontrol hapı verilirmiş.

        - Çocuk bakımı konusunda kadın ve erkek eşit konuma gelirmiş.

        - Kadına aile bütçesi üzerinde nasıl olur da eşit hak verilirmiş?

        - En fenası ise kadının, kocasının tecavüzüne karşı korunma garantisinden rahatsız olmuş olmaları.

        Müslüman Kardeşler'in bir kadının en basit insanlık haklarından olan vücut bütünlüğüne saldırı konusunda bile erkek tarafında olması, zaten kadını bir birey olarak görmediğinin kanıtı.

        Müslümanlığın kadına bakışı konusunda bir adım yolun kat edilmediğinin de tatsız bir örneği.

        Arap Baharı sadece Müslüman erkeklere geldi. Bu o günlerde sevinçten deliren, hak ve özgürlük vaazları veren ve bölge gerçeklerinden haberi olmayan saf aydınlarımıza ne derece uyandırma servisi görevi yapmıştır bilemiyorum.

        ACILARINI HİSSEDİYORUM

        O iklimde yaşayan kadınların baharı görememesinin acısını iliklerimde hissediyorum.

        Bir yandan da hâlâ tam hakkıyla uygulanma problemleri olsa da kadına haklarını yıllar yıllar önce vermiş ve bu hakların yasalarla korunduğu Müslüman kimlikli laik bir ülkede yaşayan ve ulusal bir gazetenin sayfasından bu yazıyı sizinle paylaşabilen bir kadın olmanın verdiği güzel duyguya şükrediyorum.

        Umarım bu güzel duyguyu yitirmeyiz...

        Umarım Mısır'daki kadınlar da bu güzel duyguya bir gün erişebilir...

        13 yaşındaki Ahmet preste sıkıştı öldü

        ÜLKE ekonomisi tıkırındaymış.

        Avrupa'nın ve dünyanın parlayan ekonomilerinden biriymişiz.

        Gayri safi milli hasıla ohooo gökyüzüne fırlamış.

        Günlük güneşlikmiş her yer.

        Ama Adanalı 13 yaşındaki Ahmet haftada 100, günde 13.3 liraya çalıştığı atölyede pres makinesine sıkışıp öldü.

        13 yaşında ne yapıyor olduğunuzu hatırlıyor musunuz?

        GÜYA ZENGİNLEŞTİK

        Eğer şanslılardansanız 13 yaş haylazlıkları peşindeydik.

        Annemiz babamız bizim bu haylazlıkları yapabilme hakkımızı garantiye almak için deli gibi çalışıp evimizi sıcak tutmaya çalışıyordu.

        Ama o günlerde de bizim kadar şanslı olmayan yaşıtlarımız kaportacılarda, torna tesviye atölyelerinde böylesi korkunç haberlerin özneleri olurdu.

        Sonra zaman değişti.

        Güya zenginleşti ülkemiz.

        Çalışma güvenliğinde reformlar yaptık.

        Devlet güçlendi artık.

        Ama Ahmet, okulda olması, okul çıkışı futbol oynayıp ayakkabısının burnunu patlattığı yüzünden babasından fırça yeme yaşında pres makinesine sıkışıp öldü.

        Bundan daha çıplak, çirkin, iç acıtan ve hatta insanın içinden parça koparan bir gerçek yok.

        13 yaşında çocukların pres makinesinde ölme haberleri ne zaman biterse o zaman övünebiliriz belki ekonomik refahımızla!

        Bu albümde Haydar Haydar var!

        GEÇEN sezon Kuzey Güney'de çaldığında bir anda âşık olmuştum Can Gox'un Haydar Haydar yorumuna.

        Gox güçlü sesi ve muhteşem aranjesiyle gerçekten yeni bir yorum katmıştı.

        Daha, "Ben melamet hırkasını kendim giydim kime ne" dediği anda âşık olmuştum yoruma.

        Ancak bugüne kadar Youtube dışında dinleme şansımız yoktu.

        Kaybedenler Kulübü filminin müziklerinde de imzası olan Gox'un yeni albümü çıktı.

        "Yalnızım Ben" adını taşıyan albüm son zamanlarda tamamını bir çırpıda dinleyip neredeyse her şarkısını sevdiğim az sayıda albümden biri.

        Blues ve rock altyapıyı muhteşem bir yorumla buluşturan Gox'un yolu açık olsun.

        Bu müzikal yolculuğa severek eşlik etmeyi planlıyorum.

        Diğer Yazılar