Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ERTUĞRUL Özkök 21 Ekim tarihinde “Yenilmedin, yıkılmadın, ayaktasın” başlıklı bir yazı yazdı. Bir yandan kendisini gaza getirip moral verirken bir yandan da direkt seslendiği beyaz Türk kitlesine de moral aşılama amaçlı bir yazıydı bu. Baştan yenilmedikleri son derece şüpheli bu kitlenin. Yıkılmadıklarını, ayakta olduklarını şu aşamada belki kendimizi zorlayarak kabul edebiliriz de bunun hemen arakasından “Ama niye hâlâ daha mutsuzsunuz?” sorusunu da sormamız gerekiyor.

        Bu yazıda savunacağım fikirleri uzun süredir planlıyordum. Ertuğrul Özkök’ün yazısı fikrimi ortaya koymam için vesile yarattı. Yazım, katiyen onunla bir polemiğe girmek amaçlı değil. Sadece onunla bir diyalog açarken kendi fikirlerimi ortaya koymak istiyorum.

        Özkök “Yenilmedin, yıkılmadın, ayaktasın” dediği insanlara bunun neden böyle olduğunu anlatmak için temelde yanlış olan bir bakış açısından hareket ediyor. Bundaki yanlışın ne olduğunu anlamak için iktidarın tavrını baştan iyi analiz etmeliyiz. Bugün Türkiye’de AK Parti temelde benim “çoğulculuk” diye adlandıracağım bir bakış açısına sahip. Temelde bu, “Madem biz en çok oyu aldık, o zaman bu halk bize istediğimizi yapma yetkisini açık çek olarak verdi ve bu çoğunluk bize her şeyi istediğimiz gibi tartışmasız yapma imkânını veriyor” tavrıdır. Bunu kendilerini hayli zorlayarak demokrasinin gerçek anlamı olarak da konumlandırıyorlar. Oy, ister yüzde 52 olsun isterse de yüzde 49, eğer ortada bir çoğunluk varsa çoğulcu görüş açık çeki almış görüyor kendisini.

        Özkök de bir kesimi yenilmişlik hissinden çıkarmak için bu çoğulcu bakışın tuzağına düşüyor istemeden de olsa; çünkü onun verdiği moralin temelinde alınan oy oranlarına tekrardan bakmak yatıyor. Temelde diyor ki “Siz bakmayın iktidarın çoğunluk olduğunu söylemesine. Sizin de oy oranlarınız hiç fena değil. Dahası sizin oylarınız ona istediği gibi davranma gücü vermeyecek kadar da yüksek”.

        Rakamların dünyasına çoğulculuğun ideolojik yaklaşımı düzeyinde girerseniz böyle düşünebilirsiniz, ama bu durumda bile neden bir kitlede fena halde yenilmişlik duygusunun hâkim olduğunu ve neden ortada büyük bir mutsuzluk olduğunu açıklamanız lazım. Hatta rakamların trendi AK Parti aleyhine gitmek eğilimi verseler bile yani AK Parti oyları gelecekte biraz düşme ve mutsuzların oyu biraz artma eğilimi işareti verse bile bu toplumda bir kesimde mutsuzluk, umutsuzluk ve gelecek korkusu sürekli artmakta.

        Bizler eğer beyaz Türklerin nabzını tutmak iddiasındaysak onlara çoğulculuğun ideolojik dünyası içinden rakamlarla oynayarak umut vermeye çalışmak yerine bu derin mutsuzluğun gerçek nedenlerini görmeye çalışmalıyız. Ancak bunu gördükten sonra onların duygularını paylaşma aşamasına geçebiliriz belki diye düşünüyorum. Diyelim ki öyle olsun, beyaz Türkler Özkök’ün dediği (veya umduğu) gibi yenilmemiş, yıkılmamış ve ayakta olsunlar. Bütün bunlar da şüphelidir, ama bütün bunları bir an için kabul etsek bile neden buna rağmen yaygın bir mutsuzluk ve umutsuzluk var bunu da bir şekilde açıklamamız gerekiyor. Bence beyaz Türklerin rasyonel düşünebilen kesimi de içgüdüsel tepkiler koyan bölümü de temeldeki ana sorunun alınan oy oranlarında değil halkın önemli bölümünde yaşanmakta olan derin değişimde yattığını görüyor. Bu büyük değişimi AK Parti başlatmıştır, ama değişimin hızının onu da şaşırtmış olduğunu söyleyebiliriz. Yani AK Parti bile onay verdiği, önünü açtığı değişimin önünde sele kapılmış gidiyor olabilir.

        Bugün temelde AK Parti seçmen kitlesi arasında, ama sadece onlarla da kısıtlı kalmayan bir nüfus bölümünde her düzeyde dinselleşme hızı inanılmaz artmış durumda. Bu insanlar dinselleşme süreçlerinde bütün alışılan gündelik ilişkileri, hayat tarzlarını ve rutin hayata ilişkin bütün tavırları sorgulamaya ve değiştirmeye başladılar. Toplumda temelinden büyük bir değişim başladı. Beyaz Türkler kendilerinin alışık oldukları Türkiye’nin artık olmadığını ve eskinin arık geri gelemeyeceğini hissediyorlar.

        Dinselleşme süreci hızlandıkça radikalleşme de başladı. Bunun nerede duracağı veya durup durmayacağı da belli değil. Yani yukarıdan aşağıya başlatılan bir değişim değil bu. Aksine sivil toplum değişiyor ve çoğulculuk ideolojisindeki iktidar, “Halk böyle istiyor, o zaman da böyle olsun”u daima diyecek, yani Türkiye’nin geleceği radikalleşen dinsellikte oluşmaya başlamış olabilir. Beyaz Türklerin bir bölümü hâlâ daha bunu kabul etmemek için kendilerine bazı kılıflar bulmaya çalışsalar da önemli bir bölümü gerçeği görüyor veya hissediyor. Kimsenin alınan oya baktığı filan yok, herkes gündelik yaşamda yaşanılanlara bakıyor ve dipten gelen bir dalganın yaratıldığını ve bunun yakında bir tsunamiye dönüşme ihtimalinin olduğunu görüyor.

        İşte bu yüzden derin bir mutsuzluk ve umutsuzluk var ve çoğumuzda da “Yıkıldık, yenildik ve artık ayakta da değiliz” duygusu hâkim. Ülkenin “yeni öteki Türkiye”si bu mutsuzlar, umutsuzlardır.

        Diğer Yazılar