Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Suriye’de yeni gelişmeler var. Ülkenin yönetimi tekrardan global ilgi alanı haline gelmiş durumda. Bizde ismi Esad’dan Esed’e yatay geçiş yaptırılmış kişiye bu dönem için yeni bir ad daha düşünmeliyiz. Vatan hainleri bunun tekrardan Esad olması gerektiğini söylüyorlar. Ben aynı fikirde değilim, yeni durum tamamen farklı yeni bir ad gerektiriyor. Saray’ın gündemi yoğun; bu iş için kafa yoracak zamanının olacağını hiç sanmıyorum. Bu nedenle ona yeni isim bulma işini gönüllü olarak üstüme vazife edindim. Bence Esad’ın yeni ismi Esed’den sonra Küçük Hüsamettin olmalı. Adamın boyu tutmasa bile Levent Kırca’nın skecindeki karakterin adı bugünkü Esad’a çok da yakışır. “Neden bu isim?” diye soracak olanlara ise sadece “Esed oluyor da, bu neden olmasın ki?” demek istiyorum.

        *

        Türk medyasının durumunu soran yabancı dostlara acıklı bir hikâyeyi uzun uzadıya anlatmak yerine Hürriyet Gazetesi’nde yaşananları örnek gösteriyorum. Gazetenin sahibi Aydın Doğan’ın son günlerde Ertuğrul Özkök’ten daha fazla köşe yazısının yayınlanması bence durumun vahametini anlatıyor.

        *

        Genelkurmay Başkanı’nın terörist ilan edilip hapse konulduğu bir dönemde ABD sustu, kılını bile kıpırdatmadı. Şimdi ise LGBT hakları için konuşuyorlar ve temsilciler filan gönderiyorlar buraya. Bence Washington’un dış politika öncelikleri sıralamasını acil yeniden düşünmesinde yarar var. Neredeyse tüm nüfus derde düşmüşken aramızdan sadece bazılarının derdini ön plana çıkarmak bence ayrımcılık oluyor.

        *

        Bazı köşe yazarları hiç izin yapmadıklarını artık yorulduklarını söyleyerek izine filan ayrılıyorlar. Gerçeği bilmesem durumlarına üzüleceğim. İnsanın köşe yazarak yorulduğunu söylemesi hem yorulmak kavramına hem de okuyuculara hakarettir. Ama tabii ki şu bakış açısı da var: Bir defasında mavi yolculuktaydık. Teknede başka yazarlar da vardı. Koylarda bazı teknelere yanaşıyor ve onların içindekilerle sohbet ediyorduk. Mekân ister kafe, ister yatak odası, isterse de yat güvertesi olsun Türkiye’de konuşma konusunun sonunda siyaset ve “Ne olacak bu memleketin hali?”ne gelmesi kaçınılmazdır. Bu arkadaşların bazıları mavi turdan sonra izne çıkacaklarını ve dinleneceklerini büyük ciddiyetle anlattılar. Başka yatlara yaklaştığımızda oradaki insanlarsa siyaset ve memleketin halini konuştukları için bunu da çalışma ve bir yorgunluk kaynağı olarak görüyorlardı.

        *

        Aleyhinde gizli tanıklık yapacağım bir sanık arayışı içindeyim. Buna, gizli tanıklara ayda 3 bin 500 lira maaş bağladıklarını öğrenince karar verdim. Aslında maaştan da çok, gizli tanıklara “yurtiçinde başka bir yerleşim biriminde yaşama imkânı sağlanması” ilgimi çekti.

        Bu da İstanbul’dan kaçıp Ege’ye yerleşme planımın sorunsuz işleme konulmasını sağlayacaktı. Gideceğim yerde 3 bin 500 lira bana fazlasıyla yeterdi; bu nedenle hangi dava olursa olsun, kime karşı olursa olsun bir gizli tanığa ihtiyacı olanların benimle acil bağlantıya geçmesi rica olunur.

        *

        Bence Mehmet Ali Şahin dünyanın en şanssız insanı. “Hac organizasyonunu onlar değil artık biz yapalım” diye demeç verdiği ve bunun yayınlandığı gün, aynı gazetenin üst tarafında aynı konuda Cumhurbaşkanı’nın demeci de yer alıyordu. “Kalkıp da ‘Organizasyon yanlıştı’ deme yerinde değilim. ‘Biz yapsak...’ diye konuşmak duygusal olarak yanlış olur” diyordu Cumhurbaşkanı. Normal ülkelerde sadece bu konuda fikir farklılığı var denilebilirdi, ama burada yapılacak tek şey Mehmet Ali Şahin’in hayatının nasıl kayacağını bekleyip görmekten ibaret. Gerçi ona da yanlış fikirlerini yandaş gazeteciler gibi hızla değiştirme imkânı verilse, onun da yanlışını göreceğinden ve sonunda doğruyu bulacağından eminim ben.

        Diğer Yazılar