Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Malum ya kadınlar biz erkeklerden üstündür, ilişkilerde hep haksız olan taraf bizleriz ve eğer bir ilişkide mağduriyet söz konusu olursa hep kadınlar mağdur olur, biz hep hatalıyızdır...

        Yılların ideolojik saldırısı ve Fellini’nin “La Citta Delle Donne” sindekine (Kadınlar Şehri) benzeyen bir über mahalleden gelen baskılar sonucu bütün bunları kabul ettik ve sonunda acılarımızı içimize bastırarak hep kabahatli, hep yanlış yapan, hep alttan alması gereken kesim biz erkekler olduk.

        Yani bizler, kadınlar karşısında doğuştan hükmen mağlup durumdayız.

        Acı gerçek böyleyken durumu bizler açısından daha da vahimleştiren bir başka fenomen var. Kadınlar kendilerini zaten üstün görürken şimdi bir de çocuklu anne terörü yaşanıyor toplumda.

        Diyelim ki yanında çocuğu olan bir kadın, çıkmak üzere olduğunuz kapıya yaklaştı.

        Siz zaten doğal olarak kadına yol vereceksiniz, ama bu defa yanında çocuğu da olduğu için sadece yol vermek yetmiyor. Yana çekilip bir de saygı duruşunda bulunmanız, hatta yapabilirseniz saygı duruşunuz sürerken yüksek sesle “Tanrı Kraliçeyi Korusun” marşını da söylemeniz gerekiyor.

        Sokaklarda çocuklu kadınların sanki öncelikli geçiş hakkı var.

        Kazara önlerine çıksanız, çocuklarının sizin üzerinizden yürümesini normal görüyorlar.

        Çocuklar da fırsatını beklediklerinden bu durumlarda ya ayağınıza basarak geçiyorlar ya da sizi yana itiyorlar.

        Kadın da “Haydi bir itiraz et de göreyim seni” der gibi bakıyor. Çocuğa “Dikkatli ol” deseniz bir güzel dayak da yiyeceksiniz. (Ben bu durumlarda Robert De Niro’nun Taxi Driver filmindeki “You talking to me?” repliğinin geçtiği sahneyi hatırlıyorum. Anneler de çocuklarına ters giden herkesi anında çekip vurabilirler.)

        Biz anne-babaların, özellikle de annelerin, çocuklarımız hakkında yanlış fikirlerimiz var.

        Bence hiçbir çocuk uzaktan göründüğü kadar masum değil.

        Yıllar önce bir psikiyatr dostuma, “Bu yaşta bilinçli kötülük yapma boyutları var mıdır bu çocukların?” diye sormuştum.

        O da bana, “Deli misin, bunlar bu yaşta seri katil bile olabilirler” cevabını vermişti.

        Cinayet gibi uç noktaya her zaman gidemeseler de kötülük yapmayı kendilerinde hak olarak görüyorlar.

        Bu belki de 21’inci yüzyıl “liberal annelik” davranışının bir sonucudur.

        Bunların yaptığını eskiden biz yaptığımızda bir güzel dayak yerdik. Şimdikiler ne yaparlarsa yapsınlar anlayışla, aferinle karşılanıyorlar.

        Bence sırf bu yüzden artık hiçbir uçakta huzurlu uçma imkânı kalmadı. Siz uçağa biner binmez mutlaka ağlayan bir bebek oluyor.

        Far Side’ın bu karikatüründe kapının girişine Doug adlı çocuk için “Beware of dog” yani “Köpekten sakının” yerine “Beware of Doug”, yani “Doug’dan sakının” yazısı asılmış. Evin kapısında bir satıcı endişeyle bekliyor. İri çocuk ise ona saldırmaya hazır.

        Sanki uçak şirketlerinin kadrolu ağlayan bebekleri varmış gibi bir şey bu. Ve o bebekler yolculuğunuz 12 saat sürse de hiç susmayabiliyor.

        O anda annesine bakıyorsunuz, “Birisi aaaşkıma sus dese de onu bir güzel pataklasam” görünümünde.

        Sevdiğiniz bir kız arkadaşınızla sakin bir kahve içmenize bile imkân yok. Çünkü her kadın, konuşmasının ilk 10 dakikası içinde size çocuğunun fotoğrafını gösteriyor. Sadece göstermekle kalmıyor, onu sevmenizi de istiyor.

        Siz de daima, o anda size sevimsiz gelen bir küçüğe, “Aman canım, pek şirinmiş” gibi absürt konuşmalar yapmak zorunda kalıyorsunuz. Yani terör sizi her yerde buluyor.

        Diğer Yazılar