Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Önceki gece tam bir “back to the future” Türkiye güzellemesi yaşadım. Bir süredir “Bu gidişat sürerse ülkenin geleceği nasıl olur?” diye düşünüyordum. O geleceğin nasıl bir şey olacağını alakasız bir filmi seyrederken gördüm. Bu geleceğin Türkiye’sini görme işini “back to the future” süreci olarak tanımlıyorum. Çünkü o geleceğin Türkiye’sine ancak bayağı geriye giderek ulaşmak mümkün.

        *

        Geleceğin Türkiye’sinin nasıl bir şey olacağını dediğim gibi ben hiç ummadığım bir filmde gördüm. “Zero Dark Thirty” adlı bir film var. Bu filmde Usame bin Ladin’in Amerika tarafından aranıp bulunması anlatılıyor. Hikâyenin bu bölümü benim açımdan önemli değil, asıl ilgilendiğim filmin arka planında gördüklerimdi.

        Konusu gereği olay Peşaver denilen, “yeryüzündeki cennet” olarak nitelendirilebilecek mükemmel yerde geçiyor. Türkiye 21’inci yüzyılın yeni Peşaver’i olmak için var gücüyle çalıştığından, bu yöndeki iradesi çok güçlü olduğundan, o filmde bizi yakın gelecekte bekleyen sosyal koşulları sürrealist bir mutlulukla izledim.

        Hatta filmi izlemekle kalmadım, Peşaver’den aldığım keyif yarım kalmasın diye film sonrasında bilgisayardan 3D bir Peşaver dokümanteri buldum. Bunu büyük ekrana verip arka planda Miles Davis’in “Kind of Blue” albümünden parçalar çaldım ve iyice havalara girmek için kendime bir martini hazırladım. Peşaver’e tam uygun olsun diye de martinimi dirty (kirli) hazırladım.

        Eğer Peşaver’in bu kadar romantik bir yer olabileceğine inanmayanlar varsa Miles Davis’in müziği eşliğindeki dirty martiniden sonra hayattaki her şeyin ve her insanın size güzel görünmeye başladığını göreceksiniz. Örneğin, ben o filmde Peşaver’de sokaklarda sadece güzel insanlar olduğunu gördüm. Hatta ikinci kadehinizi içerseniz ben bile size olağanüstü yakışıklı görünebilirim.

        Gerçi Miles Davis bir süre sonra insanın içine hüzün de salmaya başlayabiliyor ama Peşaver koşullarına bunun da çok yakıştığını göreceksiniz. Anlayacağınız, Peşaver’in kaybetmesi mümkün değil. Yeni Türkiye işte bu yüzden kendisine doğru bir rol modeli seçmiş durumda.

        *

        Peşaver’in özelliği, sokaklarında çok sayıda çirkin ve saldırgan adam ile küçükbaş hayvanların bulunması.

        Bizde de ne çirkin ve saldırgan erkek, ne de keçi bulma sınıntısı olur. Hatta bu unsurlardan istenirse ihraç fazlamız bile var. Yani yeni Peşaver olmamız için insan malzemesi açısından bir sıkıntımız olmadığı gibi eğer istendiği takdirde Afganistan’ı bile insan kaynakları açısından destekleyebiliriz.

        Peşaver’in toplam yaşam kalitesini yükseltmek kavramından anladığı şey, medeni ülkelerinkinden oldukça farklı. Medeni şehirlerde bisikletli yaşam trendi varken, Afganistan’da da bisikletle dolaşanlar var tabii ki ama bunlar eğer günü ezilmeden, vurulmadan veya linç edilmeden tamamlarsa hayat kalitelerini yükseltmiş sayıyorlar.

        Orada da bazı kafeler ve restoranlar var. Belki bir Starbucks yok ama “canlı bombacılar birleşme ve dayanışma derneği” adı altında kafeler de işletiliyor.

        *

        Bütün bunların yanı sıra benim Türkiye’nin yeni bir Peşaver olmasını desteklemem için iki önemli nedenim de var. Bilin diye söylüyorum, yazının bundan sonraki bölümünü ikinci dirty martinimi içtikten sonra yazdım.

        Öteki Peşaver’de adamların marihuana türü ot bulmakta hiçbir sorunları yok gibi görünüyor. İstisnasız hepsinin gözleri nokta gibi ve hafif aptalca bakıyor.

        Sadece bu yüzden bir ateist ve içkici olan babam bile Türkiye’nin yeni Peşaver olmasını büyük bir heyecanla bekliyor. İkinci nedenim ise Peşaver’de kadının adı fazla yok. Ben bugüne kadar evliliğim nedeniyle kadının adının olağanüstü fazla olduğu koşullarda yaşadım ve bundan hayli de bunaldım.

        Peşaver olmamız bu açıdan benim desteğimi de alıyor. Dahası, gördüğüm kadarıyla o koşullarda evli adamlar, eşlerini sorunsuz şekilde öldürülebiliyorlar da. Ben de bu opsiyonu kullanmayı isterim doğrusu.

        Diğer Yazılar