Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CUMHURBAŞKANI Erdoğan bir süre önce “Bölgeye ve Türkiye’ye huzur gelecek” diye konuştuğunda birçokları bunun güncel olana müdahale, günü kurtarmak için söylenmiş bir laf olduğunu sandı. Ben, aksine bu lafı son derece ciddiye alıyorum, çünkü bölgeye yakında gerçekten de huzur geleceğini düşünüyorum. Çünkü PKK Kürt vicdanlarında çoktan yenilmiş durumda.

        Özellikle son şehir savaşı nedeniyle gündelik hayatları tamamen yıkılmış Kürt vatandaşlarımız, “PKK hayatımızdan, çevremizden çıksın, bıktık artık” demeye başladılar. Kürt vatandaşlarımız normal yaşamak, çocuklarına güzel bir gelecek sağlamak, insan onuruna uygun sağlık, eğitim ve güvenlik hizmeti almak ve istedikleri gibi gezip eğlenmek istiyorlar.

        PKK etrafta olduğu takdirde bunların hiçbirisinin hiçbir zaman olamayacağını, tersine hayatlarının her an yıkıma uğrayabileceğini görüyorlar.

        Ve onlar normal bir hayatın, normal bir gelecek umudunun sadece Türkiye tarafından sağlanabileceğini gördüler ve vicdanlarında eğer biraz PKK vardıysa bile bunu çoktan silmeye başladılar.

        Vicdanlardan silinmeye başlanma bir terör örgütünün sonunu getirebilecek tek gelişmedir. Bunu silahla bombayla yapmak zordur. Siz vicdanlara yönelik savaşı kazanırsanız teröre karşı da savaş kazanılır.

        Cumhurbaşkanı, devletin atmaya başlayacağı adımları ve Kürt vatandaşlarımızdan gelen talepleri, arzuları çok iyi bildiğinden “Yakında huzur gelecek” diye konuştu.

        Başbakan Davutoğlu’nun açıkladığı, “Mardin süreci” olarak adlandırılan terörle mücadele planı da huzurun gelmesini çabuklaştıracak çok önemli adımdır. Zirvede devletin huzuru getirme yolunda tamamen birlik olduğu görünümü veren adımlar atılmaktadır bence. Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın bu konudaki adımları tamamen uyumludur. Meseleye nihai çözüm getirme yolunda devletteki kesin kararlılığı ben görüyorum. Eğer bu kararlılıkta sarsılma olmaz ve zirvede uyumlu adımlar atılması sürdürülürse hepimizin özlediği huzur yakında gerçekten gelecek.

        ŞERO BİZİ ZİYARETE GELDİ

        KÖTÜ Kedi Şerafettin filmine henüz gidemedik. Benim arkadaşlar yeni sitenin oluşumu için çok çalıştıklarından sosyal hayatları neredeyse yok oldu. “Bir süre sonra...” diye başlıyorum konuşmaya, onlar “geçer” dememi beklerlerken “alışırsınız” diye bitiriyorum.

        Şerafettin’e henüz gidemedik ama fotoğraftan da gördüğünüz gibi o bizi ziyarete geldi.

        Kötülükte, sapıklıkta en çok beni kendisine yakın görmüş olmalı ki en çok da beni sevdi sanıyorum. Odama girdi ve masama oturdu, uzun süre çıkmadı ve seksten bahsetti. Ben seks hayatımı anlatınca göbeğini sallayarak çok güldü.

        ŞERATOR

        BU aplikasyonu siz de indirin. Arkadaşlarınıza Kötü Kedi Şerafettin’li selfie’lerle mesajlar göndermeye başlayın.

        YÜKSEL AKSU İLE BİR GECE

        İFTARLIK Gazoz, öyle seyrettim bitti ile olacak bir olay değil. Filmin etkisi bırakmıyor sizi uzun süre. Sahneleri kafanızda yeniden düşünüp analiz etmeye çalışıyorsunuz. Bu bana kahvecide olduğu gibi bazı tuhaflıkların olmasına da yol açabiliyor, etraftakiler koskoca bir adamın durup dururken ağlamaya başlamasını muhakkak tuhaf karşılamışlardır.

        Filmin etkisini uzun süre üzerimden atamayacağım, atmak istediğim de şüpheli. Çünkü duygulandırmak, düşündürmek dışında insana Türkiye konusunda bildiklerini yeniden sorgulatan bir film bu. Bütün bunlar nedeniyle filmin yönetmeni Yüksel Aksu’ya karşı bir hayranlığım, bir saygım oluştu. Bu yüzden onunla Efruz lokantasında buluşma imkânı çıkınca koşa koşa gittim. İlk karşılaştığımızda hayranlığımı, sevgimi, saygımı ifade etmeye zorlandım. Beni engellemeyeceğini bilsem elini de öpmek isterdim. Neyse bunları aştık da masamıza oturduk. Ben, “Haydi bir Ege usulü merhabalaşalım” deyince bu fotoğrafta gördüğünüz gibi merhabalaştık. Yüksel bu durumu, “Can cana, cam cama” diyerek tanımladı. Sonra sabahın ilk saatlerine kadar derin bir sohbete daldık. Ortak arkadaşlarımızdan, yoldaşlıklardan, solun durumundan, Türkiye’den, hayatlarımızdan ve tabii ki sinemadan bahsettik.

        Bana filmdeki kaçırdığım detayların anlamlarını anlattıkça heyecanım sevgim daha da arttı. Örneğin İsmet Özel bağlantısını ben tamamen atlamışım. Bunu konuştuk. Ayrıca filmde hapishane ile okul iç düzeni arasındaki bağlantıyı da kaçırmışım; bu da Michel Foucault türü bir çözümlemeymiş. Şimdi filmi tekrardan seyretmem gerekecek.

        TÜRK 'RESERVOIR DOGS'U MU?

        YÜKSEL Aksu’nun bundan sonraki projesi hakkında kafasında henüz netlik yok, varsa bile bana anlatmadı. Yorgunluğunu yeni atıyor ve biraz dinlenmeye hem ihtiyacı hem de hakkı var, ama rakı masasındaki sıcak sohbetimizden anladığım kadarıyla Yüksel Aksu’nun kafasının bir yerinde Reservoir Dogs filminin Türkiye versiyonu gibi bir şey de var.

        Bizim Reservoir Dogs’taki sert ve vahşi erkek grubu, siyasi tavırlı olacak ve aralarında büyüyecek şiddet de siyasi amaçlı yöne gidebilecek. Ayrıca bu grubun otopark bekçileri olabilmesi ihtimali de var. Eğer Yüksel Aksu bir gün bunu gerçekten yapmaya karar verirse bence harika bir fikir olacağını ona söyledim.

        YÜKSEL Aksu ile buluşma yerimizin sadece adını vermekle olmaz, beni çok mutlu eden bu mekânı size anlatmam gerekiyor.

        Kardeşim gibi sevdiğim arkadaşım Serdar Akinan’ın açıp yönettiği bu mekân, eski usul meyhane ile haute cuisine’in müthiş başarılı bir sentezi. Bu zor işi sadece Serdar Akinan gibi gustosu, yemek bilgisi olan bir insan başarabilirdi.

        Hafta sonları klasik Türk müziği de var. Kadın müzisyenler de son derece kaliteli, sohbetinizi katiyen bölmeden, üstünüze hiç gelmeden şarkıları çalıyorlar, bu manzaralı mekâna şahane keyif de katıyorlar.

        Mönüyü inceledim ve şaşırdım, çünkü fiyatlar olağanüstü makul, rahatlıkla gecenizi geçirebileceğiniz fiyat limitleri konulmuş.

        Diğer Yazılar