Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Mükemmel espressoyu bulma çabam aralıksız sürüyor. Aslında mükemmel espressoyla neyi kastettiğimi, hatta neyi aradığımı da pek bilmiyorum. Ama kafamda bir mükemmel espresso hayali olduğu da kesin.

        Bunun kahve çekirdeklerinin öğütülmesi sırasında ya da kahve paketi ilk açıldığında çıkan kokudan kaynaklanan bir deformasyon olduğunu sanıyorum.

        O çıkan koku muhteşemdir ve ben yıllardır içtiğim hiçbir kahvede o kokuyu bulamadım. Bunu arıyor olabilirim. Uzmanlar o kokunun pişirilmiş veya çekilmiş bir kahvede aynı kalmasının imkânsız olduğunu söylüyor.

        Tamam, kokuda belki taviz veririm, ama başka kriterlerim de var. Espesso çekilip fincana dolduğunda tepesinde en azından bir parmak kalınlığında rengi daha açık olan bir köpük de oluşmalı. Bu köpük “espresso machiato”ya konulan sütün köpüğü değil tabii ki. Espresso fincana çekilirken oluşan doğal kahve köpüğünden bahsediyorum.

        Önünüze fincan geldiğinde koyduğunuz şeker hemen dibe çökmek yerine o köpük yüzeyde birkaç dakika durursa o zaman espressonuz düzgün hazırlanmış demektir.

        Bir de “duble espresso” diye bir moda çıktı. Mükemmel espressoyu sadece “single espresso” dünyasında bulabilmeniz mümkün.

        Eğer single ile tatmin olmuyorsanız benim gibi duble espresso yerine üç adet single espresso ısmarlayın.

        APPLE’IN GÜVENLİĞİNİ İSRAİL Mİ ÇÖZDÜ?

        Apple ile FBI arasında süren davada FBI’ın üçüncü tarafın da yardımıyla güvenlik sistemine girdiği ve sorunu çözdüğü öğrenildi, dava da böylece düştü. Ama o üçüncü tarafın kim olduğu henüz belli değil.

        Bunu sanıldığı gibi bir hacker mı yaptı yoksa İsrail’in “Celebrite” adlı dijital forensik şirketi mi?

        Eğer İsrail ise bu durumun dijital savaşlarda İsrail’in eline yeni güçler vereceği de kesindir.

        NE OLDU VE NE YAPMALI?

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün başlayan Amerika gezisinde, meselenin muhaliflerin, düşmanların anlatmaya çalıştığı gibi olmadığını, ziyaretin başka bir önemi bulunduğunu ve Obama ile görüşme olmasa da gezinin başarılı geçeceğini yazmıştım.

        Bunu söylemekle birlikte Amerika ile Türkiye arasındaki ilişkileri izleyen bir gazeteci olarak “Ne oldu da ilişkilerimizde bugünlere gelindi?” ve “Ne yapmalıyız?” sorusunu sormamız gerektiğini düşünüyorum. Bu bir suçlu bulma çabası değil, geleceğe yönelik devlet politikalarının oluşumuna ışık tutucu olmalıdır.

        Amerika süper gücünün dostluğuna ihtiyacımız var, onun da bizim dostluğumuza ihtiyacı büyük.

        Bugün ilişkilerde bir soğukluk yaşansa bile bunun geçici olacağını iki devlet de biliyor ve tekrar normale sokulması için arayışlar sürecek.

        O yüzden “Ne oldu?” ve “Ne yapmalı?” sorusunu sormalı ve düşünmeliyiz.

        2002 YILINDA NEW YORK’TA

        Ben Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, 2002 yılında henüz hiçbir makama gelmemişken New York konsolosunun odasında tanıdım. Türk Evi’nde vatandaşlara hitap ettikten sonra odada buluştuk. Hayat tarzımız ve dünya görüşümüz hiç bağdaşmasa da ben onu yıllardır hep saygıyla anlamaya, çözümlemeye çalışırım; inanıyorum ki o da bana sıcak ve sevgiyle yaklaşır.

        Şu an meselem bu özel tarihi anlatmak değil, ama o gün Erdoğan henüz hiçbir makama sahip değilken bile Washington’a ABD Başkanı Bush ile görüşmek için davet edilmişti.

        Bu önemli; çünkü aradan yıllar geçti ve Erdoğan global düzeyde önemli bir oyuncu oldu. Şu anda da Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı ve Washington’da. Henüz hiçbir makama sahip olmayan bir kişiyken Washington’da o şekilde ağırlanmıştı, şimdi ise bizler “Acaba görüşecek mi?” diye konuşuyoruz.

        Aradan geçen zamanda ne oldu; bizler mi yoksa Amerikalılar mı değişti? Bunları devlet politikamız açısından sormak zorundayız.

        Amerika o zamanlar Erdoğan’ı, dünyanın geleceğini etkileyebilecek bir lider olarak görüyordu. Bir model olarak Türkiye’nin gücü ve Ortadoğu geleceğindeki rolü o zamanlar Washington’da konuşuluyordu. ABD yönetimi bu nedenle bütün bunları gerçekleştirebilecek tek insan olarak gördüğü ve umudunu bağladığı Erdoğan’ı Beyaz Saray’da ağırlayıp anlamaya çalışmıştı.

        GÖRÜŞMENİN VİDEO KAYITLARI

        Beyaz Saray’daki o görüşmenin çok yönlü video kayıtlarının olduğunu ve yönetimdeki kişiler tarafından defalarca izlenip analiz edildiğini de biliyorum.

        Washington sonrasında New York’ta buluştuğumuzda bir ara Sayın Erdoğan’ın kulağına eğilerek, “Başkan Bush sizin öneminizin farkında mı?” diye sormuştum. O da “Pek farkında olduğu söylenemez” demişti. Bush bazı gerçekleri geç anlamasıyla meşhurdur ama yönetim bu önemin farkındaydı ve daha sonra Bush’a da adamları tarafından anlatıldı.

        Ben ondan sonra hep bu önemin ne olduğunu anlamaya ve çözümlemeye çalıştım.

        TÜRKİYE’NİN ÖNEMİ

        Amerika’ya göre Türkiye, demokratik, özgürlükçü, modern ilk ve tek Müslüman ülkeydi. Seçimle iktidara gelen AK Parti’yle de bölgemizde ve dünyada hem siyasi varlığı hem de Müslümanlığı yaşayışıyla model olacak bir ülkeydi. Ayrıca bölgenin ve dünyanın geleceğini omuzlayıp götürecek tek ülkeydi ve bunun da lideri Erdoğan olmalıydı.

        Açıkça söyleyeyim, ben bu analize tamamen katılıyorum ve AK Parti’ye net ve açık destek verdiğim yıllardaki tüm yazılarım da bu analiz nedeniyle yazılmıştır.

        Peki arada geçen yıllarda ne oldu acaba? AK Parti mi değişti yoksa Amerika’nın niyetleri mi değişti? Acaba Türkiye demokratik, özgürlükçü ve modern bir Müslüman ülke olma modelliğinden mi vazgeçti yoksa Amerika bize başka gözle mi bakmaya başladı?

        Ben hâlâ Türkiye’nin elindeki büyük gücün demokratik, özgürlükçü, modern tek Müslüman ülke olabilmesinde yattığını düşünüyorum. Eğer bizde bir değişiklik yoksa Amerika’daki değişikliğin sebebi nedir de ilişkilerimiz bugünkü duruma gelmiştir?

        NEDEN KÜRTLER Mİ?

        Şimdi kimse bana “Nedeni Kürtlerdir” demesin. Kürtler tabii ki bölgesel politikalarda çok önemlidirler, ama Amerika süper güç olmanın yanı sıra gerçekçidir de. Hiçbir Amerikan yönetimi, Kürtler için Türkleri karşısına alamaz, almak istese de bunu yapamaz. Bütün bunlara cevap vermek bizlerin acil sorunudur.

        Evet bu ülkenin özellikle dış politikasında çok kapsamlı bir yeniden değerlendirmeye ihtiyaç vardır.

        Gerekirse Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlığında toplanacak bir TBMM kapalı oturumunda devletin dış politikası ele alınıp sakin bir şekilde tüm boyutlarıyla tartışılmalı.

        Diğer Yazılar