Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bazen güncel olanı anlamak için kendimi biraz geri çekip soyutlama yapmam gerekiyor. Bu biraz da kendi aldığım tavırları daha yi perspektife oturtmak için gerekiyor.

        Biliyorsunuz, ben çok uzun zamandır Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve başkanlık sistemine açıkça destek veren bir yazarım.

        Gerçi bu konudaki her yazımda gerekçelerini açıkça anlatmakla birlikte son fikir soyutlaması için geri çekilişimde Hegel’in bir sözü aklıma geldi: “Ussal olan edimseldir, edimsel olan da ussal.”

        Daha anlaşılabilir söylemeye çalışırsam, “Akla uygun olan gerçektir, gerçek olan da akla uygun.”

        Bu tabii ki Hegel tarafından tamamen farklı bir nedenle söylenmiş bir cümle, ama onun felsefesi içinde önemli yeri olan bir cümle.

        Cümleyi o koşullarından soyutlayıp bugünü anlamak için kullanırsak başkanlık sisteminin akla uygun ve rasyonel olduğunu, sosyolojik gerçeğimizin de bu olduğunu görebiliriz.

        Kendi duruşumu haklı çıkarmak için akıl oyunları oynamıyorum. Aslında bu yazının çıkış noktası, Türkiye’de muhalefetin bugün gerçeklerden ne kadar kopuk olduğunu ve başkanlık sistemine karşı çıkanların Türkiye gerçeğini anlayamadıklarını anlatmaktı. Bunları düşünürken Hegel’in o cümlesi aklıma geldi.

        Recep Tayyip Erdoğan, kendi düşüncelerini halkın büyük çoğunluğunun düşüncesi haline dönüştürmeyi, onlardan onay almayı ve o büyük desteği arkasında hissetmeyi daima başardı. Yıllardır iktidarı alış ve kullanış biçiminde bunu gördük, şimdi de başkanlık sistemini getirme sürecinde aynı halk desteğini ve onayını görüyoruz.

        Muhalefet bu sosyolojik gerçeği bir türlü anlayamadığından ve kendi fikirlerini halkın fikri haline getiremediğinden bugün muhalefetini, sadece Erdoğan kini ve saldırısı üzerine kuruyor.

        Başkanlık sistemi tartışmasında da yoklar, sadece karşı çıkıyorlar ve yine saldırıyorlar. Ama bu saldırıların yine halkın sosyolojik duvarına çarpıp yere düşeceği ve halkın onlara rağmen başkanlık sistemine onay vereceği kesin. Çünkü Türkiye’nin sosyolojik gerçeği bu. Gerçek olan da akla uygun bu durumda.

        NİHAYET O DA KABUL ETTİ

        APPLE CEO’su Tim Cook, yeni mağazalarının açılması nedeniyle Hindistan’da verdiği bir mülakatta, ABD’de 600 dolar civarında satılan iPhone’ların başka ülkelerde çok pahalıya satıldığını nihayet kabul etti.

        CEO, bu değerlendirmeyi kendisine yöneltilen, “iPhone satışları neden düşme eğilimine girdi?” sorusuna cevap verirken yaptı.

        Son çeyrekte iPhone satışlarının yüzde 16 düştüğü ve hemen her yerde androide karşı pazar payını kaybetmekte olduğu görülüyor.

        Bütün bunların iPhone fiyatlarında bir düşmeye yol açıp açmayacağı ise belirsiz; çünkü Tim Cook aynı mülakatta yüksekliğine rağmen iPhone’ların bu fiyatı hak ettiğini de söyledi.

        Bir CEO’nun kendi ürünü hakkında farklı konuşması beklenemeyeceğine göre, biz yine de ilerisi için umut edebiliriz gibi geliyor bana.

        İlk fiyat indiriminin Hindistan’da olması da bekleniyor; çünkü Apple bu olağanüstü piyasada büyük bir atılıma hazırlanıyor.

        BİLLBOARD’U SALLAYAN KADIN

        EĞLENCE hayatı hakkında haberler- yorumlar yayınlayan ve Hollywood Reporter medya grubu tarafından yayınlanan Billboard’un bu yılki müzik ödül töreni Las Vegas’taydı.

        1894 yılında yayınlanmaya başlayan ve sektörde büyük saygınlığı olan Billboard’un bu yılki ödül töreni gerçek bir yüksek kaliteli defileye dönüştü.

        Katılan meşhur güzel kadınlar, ödül töreninin kırmızı halısı için gerçekten kendilerini “çok konuşturacak” kıyafetler seçmişlerdi.

        Rihanna ve Britney Spears’ın göze çarptığı bu yılki enteresan kıyafetli kadınlar arasında kendinden en fazla söz ettirecek kişi Ciara gibi görünüyor.

        Onun seksi kıyafeti hakkında çok yazılıp konuşulmaya başlandı bile.

        YOLO KÜLTÜRÜ

        MİLENYAL kuşağın hayat felsefesini ifade ettiği söyleniyor YOLO’nun. “You Only Live Once” (Hayata Bir Kez Gelinir) cümlesindeki kelimelerin baş harflerinden türetilmiş.

        Milenyum kuşağının “Sorunları boşver, yaşamana bak, tek bir hayatın var” şeklinde bir yaklaşımı olduğu söyleniyor. Bu doğru mu tam bilemiyorum, genelde böyle midirler kesin bir cevap yok, ama bu tavrın hiç de öyle yeni bir tavır olmadığı malum.

        Johann Strauss’un 1855 valsi “Man lebt nur einmal.” İngilizce’si “You only live once”. Goethe’de de aynı cümleyi ifade eden bir şiir var. Latince’deki “Carpe diem” (Hayatını yaşa) bu bakış açısının ne kadar da eski kökenli olduğunu gösteriyor.

        Ben bu YOLO kültürü hakkında okuyunca hippi akımını hatırladım. Dediğim gibi YOLO tavrının, yeni milenyum kuşağının ayrıştırıcı özelliği olacağını hiç sanmıyorum. Örneğin, ben bu yaşımda bir Tao öğrencisi olarak bu YOLO tavrını hayatımın merkezi haline getirmeye uğraşıyorum.

        BİR ZAMANLAR FEMİNİSTTİK

        Gerçekten radikal devrimci fikirle ortaya çıkan ve zamanla gerçek bir sosyal evrime dönüşen feminizm, kendisine boş zamanını değerlendirecek sosyal içerikli hedefler arayan belirli sınıf kadınların da devreye girmesiyle baştaki radikal devrimci kökenlerinden uzaklaştı ve bugünkü duruma geldi.

        Bu tezi, yeni yayınlanan ve feminist çevrelerde büyük tartışmaya yol açan “We Were Feminists Once” (Bir Zamanlar Feministtik) adlı kitabında Andi Zeisler ortaya atıyor.

        Yıllar içinde kendini hep yenileyerek fikirlerini güncel tutan ve son olarak da VOX medyada çalışmaya başlayan feminist hareketin liderlerinden Gloria Steinem, bakalım kitabın ana tezi hakkında neler söyleyecek? Bana hayli heyecanlı bir tartışma olacakmış gibi geliyor.

        Diğer Yazılar