Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Çizgi roman dünyasının süper kahramanlarından esinlenilerek yapılan filmler dünyasında “ciddiyet” krizi yaşanıyor.

        Bu tür filmlerin asıl amacının hayranlarını eğlendirmek, heyecanlandırmak, iyi bildiğimiz o dünyalarda bizi yeni maceralara sürüklemek olması gerektiğini düşünemeyen yönetmenler, bu kahramanlarımız üzerine ciddi teori yapma sevdasına düştüler. Bu yüzden yaptıkları filmler son derece sıkıcı ve itici oluyor.

        Bunu ilk kez New York’ta galasına gittiğim “Batman Superman’a Karşı” filminde yaşamıştım, şimdi de “X-Men: Apocalypse” filminde aynı şey başıma geldi. Bu yönetmenler, ellerinde zaten hazır olan süper kahramanları, onların sundukları sınırsız hayal kurma potansiyelini teori yapma sevdaları nedeniyle bozuk para gibi harcıyorlar ve o filmlere büyük umutlarla giden biz hayranlarını hayal kırıklığına uğratıyorlar.

        Teori yapma becerileri de maalesef pek yok. Teoriye giriştiklerinde işin sonunu getiremiyorlar ve filmleri lüzumsuz biçimde uzadıkça uzuyor, konuyu bir türlü toparlayamıyorlar. Sonuçta da heyecan vermesi, eğlendirmesi gereken filmden elde sadece kaçırılmış bir fırsat kalıyor.

        Bence bu işe acilen müdahale edilmeli. Bu filmlerin çekimi, kendilerini abartılı şekilde ciddiye almayan yönetmenlerin eline verilmeli, onlar da eğlenmesini bilen biz hayranlarının beklentilerine cevap vermeli. Tabii daha öncesinden, yani filmler oluşturulurken senaryo aşamasında müdahale gerekiyor.

        Yapımcılar baktılar ki senaryo yazarları eğlenceden, aksiyondan uzaklaşıp büyük bir felsefeye giriştiler, işte o noktada senaryoya müdahale ederek konuyu yeniden yazdırmalılar. Çünkü bizlerin ne istediği belli ve basit; emin olun ki çok daha ucuza, çok daha kısa ve eğlenceli filmlerle tatmin olacağız.

        GS KUPAYI ALDI AMA...

        GALATASARAY’ın Türkiye kupasını kazanmasına, “İyi bari kendilerini yurtdışında gösterme şansları olacak” diye sevinirken, haklarında daha önce verilmiş olan “finansal fair play” cezasını tamamen unutmuşum. Hatırlayınca da sevincim yarıda kesildi; çünkü bu ceza nedeniyle Galatasaray önümüzdeki yıl Avrupa kupalarında oynayamayacak.

        Bu da finansal fair play cezasının kendi amaçlarını yok eden, düzeltmeye çalıştığı sorunu daha da berbat hale getiren yanlış bir ceza olduğunu tekrar gösterdi bana. “Finansal fair play cezası”, bir kulübün finansal işlerinde hakkaniyetle davranmadığı anlamına geliyor. Böyle bir şey nasıl olur; ya kötü niyet vardır ya da kulüp geçici ödeme sıkıntısına düşmüştür.

        Galatasaray böyle bir şey yaptı demiyorum, ama diyelim ki bir aksama yaşandı. Peki parasal konularda bunu düzeltmenin en iyi yolu nedir? “Daha fazla para kazanacaksın” değil mi? Peki bir futbol kulübü nasıl daha fazla para kazanır? Tabii ki maç oynayarak, özellikle Avrupa kupalarında mücadele ederek.

        Şimdi siz Galatasaray gibi bir kulübe, “Sana finansal fair play cezası verdim, bu nedenle Avrupa’da maç oynayamazsın” derseniz işte bu olmaz. Eğer bir finansal fair play ihlali varsa, kulüp sadece dışarıda oynayarak bunu kalıcı bir şekilde çözer. Siz ise bu imkânı elinden alarak finansal fair play sorununun çözülmesini engelliyorsunuz. Yani Galatasaray’a verilen bu ceza hem haksız hem de kendi çözüm yollarını tıkayan mantıksız bir cezadır.

        ROBOT DOKTORLAR

        ÇOK yakında doktorların yerini robotların (robodoc) alacağı, hatta en komplike ameliyatların bile robotlar tarafından yapılacağı söyleniyor.

        Global teknolojinin düzeyi buna müsait, teknik açıdan hiçbir sorun yok, ama bir de şöyle düşünün. Bugün uçakları pilotlar olmadan uçurmak mümkün. Yani bir programcı THY uçağını Atatürk Havalimanı’nda programlarsa, o uçak hiç sorunsuz New York’a kadar uçup piste de güzel bir biçimde inebilir. Şimdi siz yolcu olsanız ve kabinde iki tecrübeli pilot olmasa o uçakta güvenle oturabilir miydiniz?

        Şahsen ben bunu hiç istemezdim. Kabinde daima tecrübeli pilotların olmaları (otomatik pilot devrede olsa dahi) beni rahatlatır.

        Doktorlarda da aynı süreci yaşayacağız. Tabii ki robotları en son tıbbi bilgiyle donatmak ve onlara en son tıbbi becerileri vermek mümkün.

        Ancak bizler hastalığa yakalandığımızda doktorun anlayışlı olmasını, özel durumumuza, hayat koşullarımıza en uyan tedaviyi şefkatle uygulamasını da bekliyoruz. Zaten bunu sağlayan doktor, tedavide en büyük başarıyı yakalıyor.

        Bir zamanlar özellikle ABD’de doktorlar, kanser tedavisinde standart formülleri her hastaya aynı şekilde uygulamaya başlamışlardı. Ama kanser tedavisinde doktorun opsiyonları değerlendirmesi, hastanın geçmişine bakıp tedavisine nüanslar katması gerekiyor. Bunu yapan doktorların başarı oranı çok yükseldi.

        Robotlar iyi olacaktır, ama hiçbiri, tecrübeli, şefkatli ve hastasının ihtiyaçlarını anlayan doktor kadar iyi olamaz; bu mümkün değil.

        Diğer Yazılar