Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Pazar günü Türkiye’ye asıl gerekenin çok daha farklı bir köprü olduğunu, bunun fiziki coğrafya ile ilgili bir köprü olmadığını, bu manevi köprünün bizlerin vicdanlarımızı, beyinlerimizi birbirine bağlayacak türde bir köprü olması gerektiğini yazıp “Bizler yeni açılan köprü yatırımlarına sevinirken bu gereksinimi de hiç unutmamalıyız” demiştim.

        Türkiye’de dindar kesim ile laikler arasında bu tür bir bağlantının vicdanlarımızı, beyinlerimizi birbirine bağlayan bir manevi köprünün kurulması en hayati, en acil konu olarak önümüzde duruyor.

        BUNU SADECE TÜRKİYE BAŞARABİLİR

        Eğer Türkiye bunu başarırsa bu 21’inci yüzyılın en büyük sosyal devrimlerinden biri olacak ve bunun sonunda Türkiye dünyanın ilk ve tek demokratik, modern, laik ve Müslüman ülkesi olabilmeyi başarırsa işte o zaman Türkiye gerçekten de dünyanın en önemli ülkelerinden biri haline gelecektir.

        Dünkü yazımı “Bunu başarırsa ancak Türkiye başarır” sözünden sonra “Atatürk’ün kurduğu bu cumhuriyetin genlerinde alın yazısında bu tür bir ülkeye dönüşmek var” diyerek bitirmiştim.

        SOKAĞA BELKİ ÇIKMADIK AMA...

        15 Temmuz darbe girişimi bizleri bu işi başarma yoluna itti. Bazılarımız bilinçle, isteyerek bazılarımız ise hayatın dayandırdığı zorunluluklar nedeniyle dindar ile laik kesim arasında bu tür bağlantıyı kurma yolunda adımlar atıyor. Bahsettiğim manevi köprünün ilk ayakları gözükmeye başladı.

        Darbe girişimi hayatımızda bu dayatmayı yapınca bizi istemeden güzel bir yola sokarken yine aynı darbe gecesi bu buluşmayı inşa edilmeye başlayan yeni köprünün dayanıklılığını tehlikeye düşüren tavırları da tetikledi.

        O gece tarih yazıldı; Cumhurbaşkanı’nın çağrısı üzerine sokağa korkusuzca dökülen ve şehitler verme pahasına darbecilere direnen insanlar tarihe geçti.

        SOKAĞA ÇIKMAYANLAR

        “Seçkinler sokağa çıkmadılar” söylemiyle gelen eleştiride, kendi kıyılarındaki manevi köprünün ayaklarını sağlam inşa etmeye uğraşan laik kesimi incitse de, kırsa da gerçeklik payı vardı.

        Ben tabii ki sokağa dökülenin kaçı dindar kaçı laik bunu bilmek durumunda değilim; bunu hiç kimse net bilemez, ama o gece atılan sloganların, söylemlerin içeriğine bakılırsa bunların büyük çoğunluğunu hayatlarında en fazla önemi inanca yüklemiş olan AK Partili insanlar olduğunu görmek mümkün.

        İLK ÖNCE KORKTUK

        Şunu da söylemeliyim ki o gece laik kesim bir süre olduğundan çok daha fazla korktu. Sokakta tutturulan söylemler de onları ürküttü. Murat Belge örneğinde olduğu gibi laik kesimden insanların o gece yoğun biçimde sokağa çıkmamasının temelinde sokakta hâkim olarak tutturulan o söylemlerin yarattığı korku bulunabilir.

        Gerçi daha sonra CHP gerektiğinde kendi kalabalıklarını sokağa çıkarabileceğini göstermiştir, ama burada sorun kimin daha kalabalık, daha cesur olduğu değil, iki kesim arasında köprülerin nasıl oluşturulacağı ve bir gün sokağa çıkmak gerektiğinde ortak söylemlerin nasıl tutturulacağıdır. Yeni manevi köprümüzün en önemli unsuru her kesimin gönül rahatlığıyla paylaşabileceği, arkasında ortak durabileceği söylemleri üretmektir.

        O GECE YAPTIĞIMIZ

        “Siz sokağa çıkmadınız, biz çıktık” şeklindeki söylemler ise bugün ihtiyacımız olan birliktelik ve yeni bağlantıları açmış Türkiye’yi oluşturma uğraşına zarar verebilir.

        Evet bizler o gece yoğun olarak sokağa çıkmamış olabiliriz ama...

        Sokağa çıkmak kadar önemli olan çok hayati bir iş de yaptık.

        Henüz daha ne olduğu tam anlaşılmadan bazı karışıklıklar sürerken, darbeciler ellerindeki laikleri kendi yanlarına çekme kartını öne sürdüler.

        Bu ülkedeki gidişattan hoşnut olmayan, gidişattan korkan bir kesimin korkularına oynayarak onları kendi yanlarına çekmeyi ve onlardan destek alma stratejisini uyguladılar.

        Sadece adı bile Atatürk’ü çağrıştıran yurtta sulh komitesi diye bir şeyin yazdığı metnin TRT’de zorla okutulduğu anları hatırlayın. O metinde kullanılan çoğu kavram, oynanılan tüm kelime oyunları sanki o metnin bir Atatürkçü asker elinden çıkmış görünümü vermekteydi. Şeytani üst beyin yalan stratejisi gütmekteydi.

        Evet, bizler evlerinden çıkmayanlar bilgimiz ve birikimimizle bu oyunu gördük, arkasında yatan hain planı fark ettik ve bu ülkenin seçilmişlerinin ve demokrasisinin arkasında durduk.

        O gece darbenin hızla sona ermesi, halkın sokağa çıkması kadar çıkmayanın bu duruşuyla da bağlantılıdır.

        Eğer bu tür gerçekleri görür ve buna uygun analizler yaparsak aramızda acilen gerekli olan o manevi köprüyü, yeni bağlantıları bir an önce kurmayı başarabiliriz.

        Diğer Yazılar