Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Harry Truman Amerikan başkanıyken, “Eğer kendinize Washington’da bir arkadaş isterseniz hemen bir köpek alın” demişti.

        Amerikan başkanları, Truman’ın bu tavsiyesine bugüne kadar uydular. Hepsinin mutlaka bir köpekleri vardı, Beyaz Saray’da hep yanlarında tuttular.

        George H.W. Bush’un karısı Barbara Bush, Millie adındaki springer spaniel köpekleri için “Millie’nin Kitabı” adını verdiği bir kitap bile yazdı.

        Bayan Bush, kitabı kendisine köpeğin dikte ettiğini söylemişti.

        Bu köpeklerle konuşma âdeti Amerika’da pek yaygındır.

        1970’lerde orada öğrenciyken New York’ta bir seri katil çıkmıştı. Hemen her gece bir kadını öldürüyordu.

        Tabloid gazeteler onu “Son of Sam” (Sam’in Oğlu) diye adlandırmışlardı. Spike Lee aynı adla olayın filmini bile yaptı.

        Katil sonunda yakalanınca mesele anlaşıldı. Adam öldürme emirlerini köpeği Sam’den aldığını söylüyordu.

        İyi ki Millie de Bayan Bush’a öldürme emri filan vermedi.

        Siyasette, devlette hiç bir geleneğe uymayan Başkan Trump galiba bir köpek alma niyetinde olmalı. Zira Amerikan basınında ona uygun köpek önerileri çıkıp duruyor. Adam Washington’da yalnız, karısı New York’ta kaldı ya. Tek başına sıkılmasın diye köpek almasını istiyorlar. Ben Donald’ın, yalnızlığını gidermek için çok daha iyi fikirleri olduğuna eminim.

        Konu Trump olunca bence ona bir pitbull, bir doberman uygun olurdu.

        O köpeği, basına saldırıları koordine etmekte olan Steve Bannon da çok severdi tahminime göre.

        Putin’le ilişkileri göz önüne alınırsa Beyaz Saray’a beyaz bir Rus kurdu da çok yakışırdı.

        Ama inanmayacaksınız, ona bir pomeranian türü köpeği yakıştırmaya başladılar.

        DEİST OLDUĞUM HALDE GÖZALTINA ALIRLARSA...

        Efendim neymiş, adam Beyaz Saray’da dinlenmeye geçtiğinde onu çok seven, hep sevilmek isteyen, hep de koşulsuz seven bir tür köpeğe ihtiyacı varmış.

        Trump’ın bu kadar çok sevgi arayışında olduğunu onun hangi davranışından çıkardılar bilemem. Bence aşırı sevgi görmek onu sıkar ve bir gece köpeğini de fazla sevgi gösterdi diye boğabilir.

        Şimdi beni bir korku aldı. Ben bazen çalışmak için Amerika’ya giderken köpeğim Basri’yi de birlikte götürürüm.

        Ya bir dahaki gidişimde gümrük kapısında deist olduğum halde beni potansiyel Müslüman terörist olarak damgalayıp gözaltına alırlarsa ve Basri’ye de el koyup onu Trump’a hediye ederlerse ne yaparım?

        Trump’ın dünyaya kötülük yapacağını biliyordum, ama bu kadarına ben bile tahammül edemem. Şunu bilin, Basri de kaldırmaz bu darbeyi.

        EVET-HAYIR OYUNU

        Bugünkü kamplaşmaya ve tartışmaların düzeyine bakınca insanın bir zamanlar Erkan Yolaç’ın sunduğu “evet-hayır” oyununu hatırlamaması mümkün değil.

        Hani oyunu oynamak için davet edilen kişinin Mehter Marşı’yla sahneye geldiği, ağzından bir evet veya hayır çıkınca oyunu kaybedip yerine dönerken de İzmir Marşı’yla gönderildiği oyun.

        Bugün etrafa bakıyorum, evetçi de olsa hayırcı da herkes tavrını belirlerken o tavra pek gönüllü değilmiş gibi davranıyor. Ağızlardan evet veya hayırlar kazayla çıkar gibi.

        Kimse Anayasa’yı, başkanlık sistemini filan konuşmuyor. Tek hedef Erdoğan... Bugün seveni ölümüne seviyor, yani sevmek için bir nedene ihtiyacı yok; sevmeyeni de ölümüne sevmiyor, yani onun da makul bir nedene ihtiyacı yok, içinde Erdoğan geçen her şeye kızıyor.

        Bir de CHP’lilere ve MHP’lilere, “Eğer bugün AK Parti yerine iktidarda sizin partiniz güçlü bir şekilde olsaydı yine Anayasa değişikliğine hayır mı verirdiniz?” diye sorsanız, kimse “Yine de hayır verirdim”i inandırıcı bir şekilde söyleyemiyor.

        Kemal Kılıçdaroğlu’nun başkanlık şansı yüksek olsaydı CHP’den “evet” patlaması gelecekti, buna eminim.

        Şimdi ise her şey Erkan Yolaç’ın o klasik şovundaki gibi bir “evet mi-hayır mı?” oyunundan ibaret. Ama galiba bu sürecin sonunda toplum olarak hepimizin arkasından bir İzmir Marşı çalınması ihtimali büyüyor.

        HOŞGELDİN MESAJLARI

        Bana “Hoşgeldin” ve “Geri döndün ha” diyen öyle çok mesaj aldım ki bunca zamandır mizah yazmamakla büyük bir hata yaptığımı şimdi anlıyorum.

        Benim için çok özel olan mesajı İsmail Küçükkaya attı. “Hoşgeldin abi” dedikten sonra “S.T.’yi tek yapan üslup ve içerik buydu. Bunu kimse taklit edemez” diye devam etmiş sevgili İsmail Küçükkaya.

        Hemen teşekkür ettim ve mesajını yazmak için izin istedim.

        Çok izlenen, popüler olan Fox TV’deki programında da dün bu konudan bahsetmiş. Ben her sabah izlediğim bu programı maalesef hasta olduğum için dün kaçırdım.

        Dün ayrıca www.gazeteciler.com’da yine benim için çok özel olan bir yazı çıktı bu konuda...

        “Hoşgeldin Serdar Turgut. Özlemişiz. Diyeceksin ki ‘Yahu ben bir yere gidip döndüm de ben mi bilmiyorum’. Evet Serdar Turgut. Sen bizi (okurlarını) terk ettin, gittin.

        Ve nihayet... (Birkaç gündür) bize döndün. Yani özlediğimiz, yani özlettiğin Serdar Turgut’a döndün.”

        Sağolun dostlar, arkadaşlar...

        Hoşbulduk, bu defa kalıcı olmaya niyetim var.

        Diğer Yazılar