Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Başlığa bakıp da “Adam ne çabuk havaya girdi. Washington’a çalışmaya gidiyor diye daha şimdiden İngilizce başlıklar atmaya başladı” demeyin, biraz bekleyin. Açıklamamı okuyunca amacımı anlayacaksınız.

        Siyaset biliminde İngilizce kaynaklarda “reality check”, “siyasetçilerin dünyanın gerçek durumunun farkına varmalarını gerektiren gelişme” olarak tanımlanır. Bence bu kavram, şu anda dünyanın halini ve dönemimizin “zeitgeist”ını çok iyi anlatıyor.

        Yeni görevim gereği dün Ankara’da tüm gün boyunca Türk ve Amerikan diplomatik kaynaklarla uzun sohbetler yaptım. Ortak düşüncemiz, global düzeyde bir “reality check” döneminin başladığıydı ve bu sürecin dışında hiçbir ülke liderinin kalma imkânının bulunmadığıydı.

        Örneğin, Trump Amerika’da bu süreci çok sancılı yaşamakta. Michael Flynn’ın istifası bu “reality check” sürecinin bir parçasıydı. O hayalinde kurduğu bir ülkede hayali savaşlar vermek istiyordu. Trump’ı da işin içine çekebilirdi, ancak dünyanın gerçeği buna imkân olmayacağını gösterdi onlara.

        Dedim ya tüm ülkeler bu sürecin içinde. Biz bu açıdan biraz şanslıyız; çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan bu süreci büyük ustalıkla yönetiyor. Türkiye’ye fazla sorun çıkarmadan, süreci sancılı yaşatmadan ülkemizi global gerçeklerle barıştırıyor.

        MAKULÜ ARAMAK

        Ben dün konuştuğum iki taraftan insanların da bu sürecin ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin geleceğine çok olumlu yansıyaca- ğını düşündüklerini gördüm. Doğal olarak yeni Washington görevim nedeniyle herkes benim tavrımın ne olduğunu merak ediyordu. Ben de açık ve net konuşarak merakları tatmin ettim.

        Türkiye ile Amerika’nın dost ilişkiler içinde olmasına daima çok önem verdiğimi, arada iniş çıkışlar yaşansa, hatta son dönemlerde sorunlar hayli büyümüş görünse de şu dönemin Washington’unda bile makul, rasyonel düşünen insanlar olduğuna, bunların er veya geç Washington politikalarına damgalarını vuracaklarına inandığımı söyledim. İki ülkenin global trende uyup bir “reality check” sürecinden geçmekte olduklarını, bu sürecin iki ülkeyi bir aşamadan sonra birbirlerine çok yakınlaştıracağını ve o noktadan sonra ABD ile Türkiye’nin ortak zeminde makulü aramaya başlayacaklarını söyledim.

        Sonuçta yeni görevimde kendi misyonumu, eğer böyle bir şey tanımlamak gerekiyorsa, “bu ortak makul zeminin bulunmasına yardımcı olmak” diye gördüğümü söyledim.

        Günün sonunda sadece bu söylemin bile ortak sıcak duyguların doğmasına neden olduğunu; rasyonel, makul ortak zeminde ABD ile Türkiye dostluğunun kurulması için bir adım olacağını gördüm.

        Dünden sonra yeni görevime çok daha büyük bir şevk ve heyecanla gideceğimi de söyleyebilirim.

        BABAMIN NEDEN BU KADAR UZUN YAŞADIĞINI ANLADIM

        Geçenlerde bir uzman, “Şunu yemeyin bunu yiyin” diye listeler verdikten sonra “Herkes günde 5-6 bin adım atmalı” demiş.

        Gerçi onun listesinde içilmemesi gerekenler arasında içki de bulunuyordu, bu yüzden babam söz konusu olduğunda bunun yanlışlığı da açıkça ortada.

        Ama bu yanlışına rağmen doktorun söylediklerinden babamın neden uzun yaşadığını anladım.

        Babamın evinde içki içerken oturduğu koltuk ile mutfakta içkilerin durduğu yer arası 50 adım kadar vardır.

        Eh adam günde en azından 100 defa içkisini tazelediğine göre alın size 5 bin adım yürümeyi.

        Anlayacağınız onca tütün ve alkole rağmen adam bugün 90’ına dayanmışsa bunu bu uzun yürüyüşlerine borçlu bence.

        DÜELLO TEKLİFİNİ KABUL ETTİM

        Yayın Yönetmeni Selçuk Tepeli, bence daha önce hiçbir yayın yönetmeninin aklına gelmeyen şeyi yaptı ve bana düello teklifinde bulundu.

        İlk önce, “Yazılarınla beni de sahaya indireceksin, bak ben de yazarım” dedi, sonra da yazıma bir fotoğraf koyarak beni lemüre benzetti.

        Gerçi lemür sevdiğim bir hayvandır, ama meseleye genel çerçevede bakarsanız burada ciddi bir durum söz konusu.

        Selçuk eğer bu düellodan çekineceğimi veya zevk almayacağımı sanıyorsa fena halde yanılıyor.

        Bugün sadece küçük bir açılış yapacağım, gerekirse konuya ileride daha geniş bir şekilde gireriz.

        Ben uzun zamandır köklü kültür geçmişine ve temelleri sağlam siyasi geleneğine rağmen Fransa’nın neden bir türlü kendini toparlayamadığını merak ediyordum.

        Sonunda gerçeği öğrendim.

        Selçuk’un bana ifade ettiğine göre Fransa anayasasının yazımında o da çalışmış, katkıda bulunmuş.

        Eh, anayasası Selçuk tarafından da yazılan bir ülkenin bir daha kendini toparlayabilmesi, ayağa kalkabilmesi mümkün mü?

        Düellonun benim açımdan neden çok zevkli olacağını bilmem anlatabiliyor muyum?

        Diğer Yazılar