Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİLMEM farkında mısınız ama ben ekran konusunda Ahmet Hakan’dan bile daha başarısız bir kişiyim.

        TV başarısızlıklarım ilk önce siyasi talk şov ile başladı, sonra sırasıyla Öteki Gündem, Alt-Üst Muhabbetler, Mr. Gurme ve son olarak Yeni Medya programları geldi. Hepsi sürerken günün birinde çocuğum mu desem yoksa torunum mu bilemedim ama o yaşlarda kravatlı bir tip karşıma dikildi ve “Programınız iptal oldu” dedi; birkaçını konuşmalarını bitirdikten sonra kravatlarından intihar süsü vererek tavana asma girişimim ne yazık ki sonuç alamadı.

        Size bir şey diyeyim mi, galiba benim merkezden Washington’a uzaklaştırılmam gayet isabetli bir karar olmalı, çünkü bu tiplerden öç alma zamanımın geldiğini hissediyorum.

        Bu hislerimden habersiz olan müdürlerden biri bunu neredeyse canıyla ödüyordu. Bir iş konuşmak için insan kaynaklarına gidiyordum, baktım bu da aynı yönde. “Ne işin var burada?” diye sordum, “Abi bir müdürün insan kaynaklarında ne işi olabilir?” dedi.

        Bana müstehzi gülüyor gibi geldiğinden artık eyleme geçme vakti geldi diye düşünerek gözüme kestirdiğim bir iskemleyi kaldırıp kafasına vurmaya yeltendim.

        İskemle çok ağırdı maalesef kaldıramadım, müdür bu zevki tatmaktan mahrum kaldı. Şirketteki sandalyeleri bu kadar ağır yapmalarının nedeni de bu olmalı, benim gibi insanlara karşı tedbir olarak yapmış olmalılar bu komployu. Neyse müdür belki bir gün Washington’a filan gelir de orada yarım kalan işi tamamlarım, hem orada bu işe çok daha uygun malzeme de elimde hep olur. Bireysel hesaplaşma faslını geçeyim; ben televizyonda bu kadar başarısız olmama, neden tüm programlarımın durmadan iptal edildiğine takıldım. “Acaba ekranda çok mu aptal gözüküyorum?” diye düşündüm bir ara, ama neden bu olamazdı çünkü eğer kriter zekâ düzeyi yülsekliği olacak olsaydı bugün televizyon âleminde tartışmalara çağrılacak konuk bulmak imkânsızlaşabilirdi.

        Sonunda gerçek nedeni buldum. Televizyon ekranlarında bu kadar uzun kalmamın istenmemesi, çok çirkin olmamdan olmalıydı. Hem çirkin hem de şaşı olabilen bir insanın ekranlarda teşhir edilmesi insanlığa karşı bir suç olarak görülüyor olabilirdi. Benim bulabildiğim tek makul açıklama bu.

        Müdürlere soruyorum “Gerçek neden bu mudur?” diye, korkudan olacak bir türlü gerçeği itiraf edemiyorlar. “Evet” deseler artık kızmayacağım ama bunu bilmediklerinden cevap vermemeyi tercih ediyorlar. Bir bilseler, cevap almam uzadıkça tehlike daha da artmakta.

        Galiba benim Washington’a gitme vaktim gerçekten gelmiş olmalı. Önümüzdeki 10 günü kader mahkûmu filan olmadan geçirebilirsem herkes rahat nefes alacak gibi geliyor bana.

        La La Land

        BU müzikal denilen şeyi insanların başına kim bela etti acaba? İnsanlar konuşmaları gereken yerlerde şarkı söylüyorlar diye operaya gitmeyi reddeden bir insan olarak bir filmde şarkı söylenmesini neden seyretmek zorunda kalayım ki? Ha, bu arada insanlar normal yürümeleri gereken yerde dans ederek adım atıyorlar diye baleye de gitmem, yani üst kültür anlayışım Recep İvedik düzeyindedir anlayacağınız. İlkokulda mıydım nedir, bir aşk filmi seyredeyim diye sinemaya gitmiştim. Herif tam kadını öpecek, sahne değişiyor ve dans ederek şarkı söyleyen garip tipler ortaya çıkıyordu. Sonra öğrendim, benim sadece öpüşme görmek için gittiğim o film Raj Kapoor’un filmiymiş. Müzikalden o günden bu yana nefret ederim. Hayattaki tüm cinsel başarısızlıklarımı da müzikallere bağlarım. Bu La La Land denildiği gibiyse eğer isterse tüm Oscar’ları alsın, katiyen kazayla bile seyretmem, çünkü çok acı deneyimlerim var bu konuda.

        Geleceği olmayan çocuk geçmişten bahsediyor

        BEN yakın çalışma arkadaşlarımla her konuda sohbet etmekten çok hoşlanırım. Her konu gündemimiz olabilir. Bana göre yazı işleri ortamları sansürsüz konuşulan ortamlar olmalıdır. Geçenlerde böyle bir ortam yine oluştu. Ben televizyonda gördüğüm bir kareden geçmişte yaşadığım ve beni zamanında çok da tahrik etmiş olan bir olayı detayıyla anlattım. Detaylarda çok abartmış olabilirim. Ettiğim laf da detayın aşırı yakın çekim ekran görüntüsü gibi bir şeydi, ama amaç hep birlikte gülmek, stres atmaktı. Birden çalışma arkadaşım, benim cinsel arzu duymama yüksek sesle “Geçmişe mazi denir” sözleriyle tepki verdi.

        Ben bir an durdum. Kızar mıyım yoksa yarına mı bırakırım diye düşündüm. Sonra yarına bırakmayacağım gibi müdürü olduğum adama o an bile kızmamaya karar verdim, çünkü karşımda gelecek umutlarını o an tamamen sıfırlamış olan bir adam duruyordu. Ben genç arkadaşıma, akşam yemeğine oturmadan önce yiyeceği kadına gülümseyen Hannibal Lecter gibi gülümsedim. O bunu benim hoşgörüm olarak algılamış olabilir tabii ki, ama sadece geleceği olmayan bir insanın geçmişten bahsetmesi hoş gelmişti. Bu olaydan sonra arkadaşa nostaljik bir duygusallıkla bakmaya başladım. O geleceği için çalıştığını sanıyor ama olmayan bir şey için neden bu kadar fazla çaba verilsin ki?

        Diğer Yazılar