Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yıllar sonra Washington’da hangi köşeye baksam hatıralar canlanıyor.

        İşin tuhafı, hatıralarım haberle veya çalışmakla alakalı değil.

        Pardon, tek bir anım var haberle ilgili olarak...

        “Tam şu noktada büyük bir haber atlamıştım, işte şu barda sevgilimle buluşmuştum, işte burada ondan ayrılmıştım” türünden şeyler bunların çoğu.

        Şimdi yazının bu bölümünü okurken Selçuk Tepeli’nin suratını hayal edebiliyorum.

        Normal ciddiyetten hiper ciddiyete geçişe başlamıştır eminim.

        Onda bu iç değişim başladığında kaşlarının ve gözünün hâkimiyetini kaybediyor, Hannibal Lecter gibi bakmaya başlıyor insana.

        Müdürler korkmasın, o hayatı bu şehirde yaşadığımda 40 yaşlarındaydım.

        Aynı şeyin tekrar etmesini istesem de imkân yok. Şimdi bir sevgiliden duyabileceğim heyecanı, haber bulmaya çalışırken de duyabiliyorum. Ki bence bu utanç verici bir durum, hızla bunamaya başladığımın göstergesi.

        Bu gidişat sürerse beni Washington sokaklarında yakam paçam bir yanda gülümseyerek yüksek sesle “Haberler nerede gülüm” sözünü sürekli tekrarlayarak dolaşırken bulacaksınız.

        İşin tuhafı, şehrin yüzlerce köşesinde o zamanlar sevgililik aşamasında olduğumuz Rana’nın beni terk ettiği anısı var.

        Bu terk etmelerin neden bu kadar fazla olduğu ve sonra bunlardan neden vazgeçtiğini de bilmiyorum.

        Şimdi o da eminim benim gibi, “Keşke bir tanesinden vazgeçmeseydim” diye üzülüyordur.

        VE BEYAZ SARAY

        Beyaz Saray’ın önünden geçerken Tansu Çiller’in Bill Clinton’ı ziyaret ettiği günü hatırladım.

        Televizyon kameramanları hayli agresifti o zaman.

        Gizli servisçiler ise hayli iri ve sinirliydiler.

        Bir kameraman arkadaş, bunlardan birine durup dururken büyük ihtimalle alışkanlıktan olsa gerek omuz atıverdi.

        Silahına el atan adama, “Sakin ol” dedim. Bu, kızışmış bir suaygırına seks esnasında durmasını söylemek gibi bir şeydi.

        Adam silahını çekti ve maalesef kameraman arkadaşı vurmadı. Vursaydı çok şık ve güzel bir haber olacaktı.

        Adam, “Şu çizgiyi geçmeyeceksiniz” dedi.

        Sanki adam, “Bu çizgiyi hemen geçin” demiş gibi bizim tüm kameramanlar birden Oval Ofis penceresine doğru koşmaya başladılar.

        Ben, “Şimdi bizi makineli tüfekle tarayacaklar” diye siper almayı düşünürken bir de baktım bizimkiler önde, bir kısmı silahlarını çekmiş gizli servis elemanları arkada hepsi koşuyorlar.

        Bu arada Tansu Hanım içeriye yeni girmiş ve Clinton’la koltukta konuşuyor.

        Ajana omuz atan agresif arkadaş en önde koşuyordu ve liderlerin bulunduğu odanın penceresine yaklaşırken kendini tutamayıp “gümmmm” diye cama tosladı.

        Size yemin ediyorum, ben içeride Tansu Hanım’ın Clinton’la birlikte korkudan fırladıklarını gördüm.

        Tansu Hanım, Bill Clinton’ı sakinleştirip, “Bizimkiler böyledir, kusura bakmayın” demiş.

        DEVLET SKANDALININ UCUNDAN DÖNDÜK

        Sonra bizi içeriye aldılar, odada sıralandık, nezaket konuşmaları filan yapılıyor.

        Tansu Hanım, hediye ettiği kravatı nezaket olsun diye Clinton’ın boynuna kendisi bağlamaya başladı.

        Ben işte o noktada çok korktum.

        Bill Clinton’ın suratı birden kıpkırmızı kesildi, başı ve omzu oynamaya başladı.

        Adam bir tür hastaydı.

        Kadın kelimesinin “K”sını duyunca tuhaflaşmaya başlayıveriyordu.

        Oracıkta gözümüzün önünde yeni bir krize girmeye başlıyordu.

        Tansu Hanım kendisini kollar da benim korkum, kameramanların “Vay bizim bacımıza ha” diyerek Clinton’a girişmeleriydi.

        Neyse Tansu Hanım kravatı hızla bağlayıp Clinton’ın yanından uzaklaştı ve adam sakinleşti.

        Beyaz Saray’dan biraz ileride Ufuk Güldemir’in kadınlara kendisini u-fuck diye tanıttığı barı görünce biraz gözüm nemlendi ama bu başka bir yazının konusu.

        KABUS SENARYOSU

        Arada bir ciddi işler de yapıyorum.

        Yıllardır Pentagon’da gördüğüm haritayı yazdım.

        Maalesef o haritayı hayata geçirme süreci de başlamış gibi.

        "Bir Bilen” dostumla geçen öğle yemeğinde buluştuk.

        “Gönderilmeye başlanan Amerikan deniz piyadelerinin sadece Rakka için olduğunu düşünmüyorsun umarım” dedi.

        Sessiz kaldım, “Onlar aynı zamanda Kürtleri de koruma amacıyla oradalar” dedi.

        Bu benim için bir kâbus senaryosuydu.

        Yıllardır var olan gizli ve derin plan galiba raftan indirilmişti ve Trump net bir karar vermeyi erteledikçe derin devlet, Kürt planını fiilen devreye sokuyordu.

        “Bir Bilen” dostum, “Galiba Türkiye için en iyi çözüm, Suriye’deki Kürt oluşumu için de ‘Barzani modeli’ni devreye sokmak olacak” dedi.

        Ne demek istediğini başka yazıya bırakmak zorundayım.

        Diğer Yazılar