Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YILLAR önce bir ortak tatbikat sonrasında hem Amerikan tarafına hem de Türk komutanlara, “Hangi ülkenin askeri daha iyiydi” diye sormuş ve iki taraftan da aynı cevabı almıştım: “Türk askeri sahada çok daha iyi.”

        Dikkat edin, teknik üstünlükten, silahların gücünden bahsetmiyorum, ruhunu ortaya dökerek savaşan mertlikten bahsediyorum.

        Profesyonel askere karşı vatan sevgisiyle sahada olan mert kahramanların üstünlüğü tartışılmazdır.

        Bunu akılda tutun, bir başka anımı paylaşacağım:

        Yine yıllar önce, o sabah savaşa gidecek bir Amerikan askerinin belgesel filmini izlemiştim. Film, biraz sonra savaşa gidecek askerin ailesiyle yaptığı kahvaltıyla başlıyordu.

        SAVAŞ OYUNU

        Adam sanki okulda ders vermeye gidecek bir öğretmen edasıyla sakin ve mutlu şekilde sohbet ediyordu. Sanki biraz sonra savaşa gidecek o değildi.

        Okul otobüsü gelince çocukları geçirdiler. Sonunda adam da üniformasını giydi, karısıyla vedalaşıp kapıdan çıktı.

        Arabasına bindi ve şehrin kıyısındaki çöle doğru sürmeye başladı. Bir süre gittikten sonra çölün ortasında bir askeri üsse ulaştı.

        Kapıdan geçip bir hangara girdi. Arabayı park ettikten sonra büyük ekranlı bir masanın başına oturdu. Sanki bilgisayar oyunu oynayacak gibiydi.

        Nitekim ekranda onun kullandığı uçak bombalar atıyordu ve hasar raporları filan geliyordu. Ama bu bir oyun değildi, bu Amerikan askerinin savaşıydı. O anda binlerce kilometre ötede, büyük ihtimalle bizim sınırlarımıza yakın bir yerde savaşmaktaydı.

        Yani asker evine arabayla 15 dakika uzakta bir yerde kahvesini yudumlarken ve kendisine yönelik hiçbir tehlike yokken savaşmakta ve bir yerlere ölüm saçmaktaydı.

        Bunu da akılda tutun, bir anımı daha anlatmalıyım. Bu anlatacağım, son beş yıl içinde oldu ve Amerikan gazetelerinde de çıktı.

        İSTANBUL’DA OPERASYON

        Amerikan istihbaratı, El Kaide’nin önemli isimlerinden birinin İstanbul’da olduğunu tespit etti ve insansız hava uçaklarıyla takip etmeye başladı. Bu adam Amerika’nın hit listesindeymiş (yani görüldüğü yerde vurulacak insanlar listesi). Washington’da suikastın hemen yapılması da tartışılmış, ama müttefik bir ülkede bunun yapılmasının yanlış olacağı görüşü hâkim olunca takip sürdürülmüş.

        Ve adam bir gün biriyle buluşmak için Suriye sınırına gitmiş. Sınırdan Suriye’ye adımını atar atmaz da anında bomba fırlatılmış. Bombayı atan da büyük ihtimalle binlerce kilometre ötede uçağı bilgisayar oyunu gibi kullanan bir askerdi.

        Diyeceğim şu ki, 20’nci yüzyılın ilk yarısındaki koşullar şimdi de olsa Türk askerinin önünde durabilecek hiçbir güç yok. Ama savaşta mertlik öldü, şimdi namert savaşların zamanı. Elinde en teknolojik silahları bulunduran ülkenin askerleri, kendilerini hiçbir riske atmadan çok uzaklardan savaşabiliyorlar.

        Özetle, bazı yazıları okuyorum, konuşmaları dinliyorum da bu insanlar sanki bir bilimkurgusal ortamda yaşamaktalar ve kendilerini “metal fırtına” fantezilerine kaptırmışlar.

        Kendimize bir “gerçeklik kontrolü” (reality check) gerekiyordu, bu nedenle bunları yazmak zorunda hissettim kendimi.

        Diğer Yazılar