Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İŞLER iyiye gidiyor, daha da iyi olacak diye kendimizi kandırırken büyük bir felakete doğru gitmekte olduğumuzu gözden kaçırabiliyoruz. Aslında global dünyaya özgü olan problem Türkiye'de katlanarak artmaya ve dehşet verici boyut almaya başladı.

        Çağımızda beyinlerde bir gerileme yaşanıyor, ancak bunun Türkiye'deki hızı dünyadakinin iki-üç katına ulaştı. Beyinlerin sıfırlanma noktasına doğru gidiyoruz. Ben buna entelektüel Armageddon diyorum.

        Amerika sorunu fark etti, sinyalleri çaldı ve Başkan Obama beyinleri kurtarmak için BRAIN (beyin) adını verdiği projeyi başlattı.

        Beyinleri kurtarmak için en önemli önkoşul düşünce özgürlüğü olduğu için, dünyada düşünce özgürlüğü en fazla olan ülkede panik sinyalleri çalınırken, düşünce özgürlüğü en az olan ülkelerden birisi olan Türkiye'de ise felaketi seyretmekle yetiniyoruz. Kendimi tutmasam ortada bir komplo olduğuna bile inanacağım.

        İnsan beyninin hızla değişebilme ve böylece dış verilere karşı kendini koruma özelliğine "neuroplasticity" deniliyor. Yani beyin, dış dünyadan gelen etkilere karşı tedbirler alıp değişime girebiliyor. Aslında bu, beyne güç veren bir özellik. Ancak bu güçlü yanı onun aynı zamanda en zayıf organ olmasına da yol açabiliyor.

        Aniden kör olan bir insanı düşünün. Bu insanın bir süre sonra duyma ve koku alma duyguları çok keskinleşecektir. Beyin bu durumda kaybedilmiş bir duyguya karşı başka yönlerini güçlendirerek kendisini ve insanı korumaya çalışmaktadır.

        Veya kaza yahut savaş nedeniyle bacakları kopan bir insanı düşünün. Bu insan bir süre kopan bacaklarını hissettiğini düşünür. Hatta yapılan deneylerde dudak üstüne dokunulan hastaya ne hissettiği sorulunca, "Sağ ayağımın küçük parmağına dokunuyorsun" demiştir. Bu durumda da beynin savunma gücünü görmekteyiz; kaybolan organa ve duyuya karşı beyin kendisine yeni yollar bulmakta.

        Dediğim gibi bu durum, beyinlerimizin güçlü yanıdır. Ama bu güçlü yan bazı durumlarda inanılmaz bir güçsüzlük ve olumsuz sonuçlar da doğurabilmektedir.

        Bunu anlamak için yeni medya çalışmalarını ve bunun beyinle ilgisini okuyup çalışmanız gerekiyor. Dijital devrimler, internet, cep telefonlarıyla kullanılan medyalar beyinlerde hızlı bir değişime yol açıyor. 20'nci yüzyıl beyinleri, kendisine gelen verilerin bir bölümünü beynin duyguları kontrol eden bölümleriyle, diğerlerini ise rasyonel düşünceyi kontrol eden beyin bölümlerini devreye sokarak algılardı.

        Sonuçta bu verilerden bir düşünce üretilecekse ilk önce rasyonel düşünce bölümleri aracılığıyla anlama işine girişilir ve bir anlamlandırma yapılırdı. Bu dünyada gazeteler ve kitaplar, yani metin okuyan beyinler vardı. 21 'inci yüzyılın başından itibaren dijital devrim süreci hızlandı. Bu medya sadece beynin duyguları yönlendiren bölümüne hitap ediyor. Bu bölümden verileri çabuk alıp hızlı kararlar almasını talep ediyor, rasyonel beyin bölümüne yönelik hiçbir talep yok ortada ve beyinler de buna uyuyor.

        Bir süre sonra beyin, kendisine akan veri toplamıyla başa çıkmak için duygularını yönlendiren bölümünü olağanüstü güçlendiriyor (Görme duygusunu veya bacaklarını kaybeden insana neler olduğunu bu aşamada hatırlayın). Ve rasyonel düşünceyi yönlendiren bölümünü tamamen devreden çıkarıyor. Derin düşünce, olayları anlayarak anlamlandırma, anlamlı fikir üretme tamamen devreden çıkabiliyor.

        İnsanlar duygularıyla düşünmeye ve hayatı anlamadan anlamlandırmaya başlıyorlar ve beyinlerde hızla bir geriye gidiş başlıyor. "Ben çok hızlı olarak çok bilgiye ulaşırım, o nedenle bilgiliyimdir" diye düşünen insanlar aptallaşmaya başlıyorlar, üstelik bunun farkında da değiller.

        Türkiye nüfusunda hâlâ rasyonel düşünmeye uğraşan, konular hakkında okuyup düşünmeye çalışan insanların tasfiye süreci yaşanmaktadır. Onların yerine ise düşünmeyi bilmeyen, buna ihtiyacı olmayan ve anlama faaliyetini hayatından iyice çıkarmış insanlar gelmektedir. İtibar onlara yöneliktir.

        Evet bizler Türkiye'nin entelektüel Armageddon'unu yaşıyoruz, toplumun toptan . aptallaşması gibi bir felaket söz konusudur. Bu dünyaya özgü global bir sorun olduğu halde Türkiye'de durum neden Armageddon düzeyine varmıştır?

        Türkiye'de eğitim sistemi, kendisine gelen gençlerin zaten tehlike, tehdit altında olan beyinlerini daha da yıpratmak için çalışmaktadır. Bugün iddia ediyorum, üniversitelerimizden mezun insanların sadece yüzde 10 veya 15'i, o da kendi gayretleriyle gerçekten üniversite mezunu denilmeye halk edebilecek durumdadır. Gerisi liseyi bitirmiş bile sayılmaz.

        Bu çok acıklı bir durumdur. Son aylarda akademik çevrelerden insanlarla çokça konuşmak, dertleşmek fırsatını buluyorum. Aralarında 40 yıllık profesörler var. Çoğu da dokunsan ağlayacak kadar üzgünler. Öğrencilerin durumlarına tarif edemeyeceğim kadar üzülüyorlar. Birey olarak ne yapabileceklerini de haklı olarak bilemiyorlar.

        Tamamen duyguların alanı olan dine, inanca da bu kadar fazla vurgu yapıldığında beyne hâkim olma aşamasında olan duygulara hükmeden bölümler daha da güçlenip rasyonel bölüm iyice devreden çıkarılıyor.

        Sonunda çoğunluğu herhangi bir konuda düşünme yeteneği olmayan ve anlatılan en basit bir konuyu bile anlaması mümkün olmayan yeni bir kuşak yetişiyor Türkiye'de ve ülkeyi çok yakında korkunç bir son bekliyor. Entelektüel Armageddon belki insanları öldürmeyecek ama onları yaşayan ölülere, zombilere dönüştüreceği de kesin.

        REAL MARDİN

        DÜN korkuncun da ötesinde bir trafikte cephe savaşı vererek gazeteye ulaşmaya çalışıyordum. Birinci köprü üzerindeyken arka camında "Real Mardin" yazan arabayı gördüm. Gerginleşmiş sinirlerim yumuşadı. Real Mardin kavramı, içimdeki baskı altındaki mizahçıya direkt konuştu, beni güldürdü. Bu an, maçın stresini bile unutturdu bana.

        Diğer Yazılar