Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HER türlü belada dünya birinciliğine oynayan Türkiye, kadın cinayetleri konusunda da inanılmaz bir dünya rekoru kırmak üzere. Ben iddia ediyorum bu sorunu bir tek Başbakan Erdoğan isterse çözebilir. Çünkü Başbakan ne söylerse söylesin bu halkın ona inanma ve dediğini mutlaka yapma gibi bir durum var. Hemen uyguluyorlar dediğini. Dolayısıyla da kadın cinayetleri salgınını da Erdoğan basit bir konuşmasıyla kesin olarak çözer.

        Biliyorsunuz hiçbir olumlu konuda trend oluşturamayan bu ülke, kadın cinayetinde bir trend oluşturmaya başladı. Global trendleri takip eden Monocle Dergisi, yakında “Kadın Cinayetinde Trendde Türkiye Katkısı” başlıklı bir makale yayınlarsa hiç şaşırmayın. Bu trend ise şöyle: Adam ilk önce kadını vuruyor ve sonra da kendini. Başbakan’ın yapacağı da belli. Bu sıralamayı değiştirmeli ve insanlarımızı, bir şekilde erkeğin önce kendisini vurmasının daha doğru olduğuna ikna etmeli. Bunu yapsa yapsa Başbakan yapabilir. Eğer bu gerçekleşirse kadını vurmaya giden adam ilk önce kendisini vurup öleceğinden kadınlar da kurtulacaktır. 

        *

        Bu AKP’liler bizlerin korkularını, endişelerini hiç anlamıyorlar. Bir AKP yöneticisi önceki gün “Hiç kimse merak etmesin, endişelenmesin; bu ülke başbakansız, cumhurbaşkansız kalmaz” diye konuştu.

        Bizim endişelerimizi ne kadar da yanlış anlamışlar; halbuki bizi bu makamların daima dolu olması, daima başbakanlı, cumhurbaşkanlı olmamız endişelendiriyordu. Makamlar biraz boşalırsa belki kafamız biraz dinlenir diye de düşünüyoruz aslında. 

        *

        Daima söylerim bu ülkenin durumunu Recep İvedik‘ten daha iyi anlayıp yorumlayan başka insan da yok.

        Örneğin o, galiba üçüncü filmde bu ülkede AKP’den başka partinin seçimi kazanmasının imkânsız olduğunu bize göstermişti zaten. Sadece tek bir sahnede yapmıştı bunu.

        Recep İvedik içine cin girdiğine inandığından cinci hocaya gider. Kapıda tabii ki ayakkabılarını da çıkarıp odaya girer. İçerisi acayip kalabalıktır; bir kadın ona otomatik makineden sıra fişi alması gerektiğini söyler. Recep de sıra fişini sanki bankadaymış, noterdeymiş gibi makineden alıp sırasını beklemeye başlar.

        Ciddi yorumcularımız/yüksek sanat yanlıları Recep İvedik‘i küçük görmekten vazgeçip onu dikkatle izleselerdi “Seçimde acaba CHP birinci parti olabilir mi?” diye boşuna düşünmezlerdi. Çünkü Türkiye artık Recep İvedik‘in o sahnede anlattığı gibidir ve insanları içlerindeki cini çıkarmak için hoca sıralarındadır ve bu ülkeden AKP iktidarından başka bir şey çıkması da mümkün değildir. 

        *

        “Bir selfie çektirmeye yetecek kadar bile arkadaşım yok.” Ne yapayım ben kader kurbanıyım. 

        *

        Eşimin “daha fazla organik” arayışı daima sürüyor. Yumurta, süt, mısır gevreği, et, tavuk organik olmalı artık. Daima “daha fazla ve daha saf organik” olsun istiyor. Ben sonunda sürekli arayıştan sıkıldım, bıktım ve dedim ki: “Eve bir inek alsak, hepimiz ağzımızı memesine dayayıp sırayla süt içsek, o en organiği olmaz mıydı?” Rana buna direkt cevap vereceğine benim memeden emmek lafımın Freudyen yorumlarına filan girişti ve bu lafımın benim baskı altına alınmış cinsel arzularımın bir parodisi olduğunu söyledi. Sonra düşündüm ki iyi ki organik bir kadın arayışım yokmuş, o zaman başım daha fazla belaya girebilirdi herhalde. 

        *

        Dünyada bir “color run” modası var. Koşucular sadece beyaz tişört giyerek katılıyorlar koşuya ve süreçte üzerlerine boya sıkılıyor sonunda rengârenk, gökkuşağı görünümü çıkıyormuş. Burada vurgu, mutluluk ve bireyselleşme üzerineymiş.

        Bunu İstanbul’da da düzenleseydik acaba ne olurdu, diye düşünmeye çalıştım ama bu mümkün değil galiba. Çünkü bizde mutluluk ve bireyselleşme artık ayıp kavramlar. İnsanları buradaki koşuda ne kadar rengârenk düşünmeye kalksam da sonunda hâkim renk, AKP iktidarının resmi rengi olan griye dönüşüyor.

        Diğer Yazılar