Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BU hafta New York’ta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu gündeme damgasını vurdu. Daha doğrusu benim açımdan gündeme damgasını vurmuş gibi yaptı. “Mış gibi yaptı” diyorum; çünkü global dünya açısından gerçekten önemli olan, dünyanın geleceğini etkileyecek hiçbir ciddi konuda bir adım bile atılamadı.

        Çünkü IŞİD denilen barbarlar topluluğu, gündemi kilitlemiş durumdaydı. Kafa kafaya verip bir masa etrafına otursalar birçok soruna gerçekten çözüm getirebilecek liderler, IŞİD gibi bir sorun için masaya oturmakla yetindiler.

        Ve böylece hepimizin geleceğini tehlikeye atabilecek birçok sorun çözümsüz kaldı. Birleşmiş Milletler bence kurulma amaçlarına ters düştü; bir tek IŞİD konusuna konsantre olarak bence büyük bir skandala da imzasını attı.

        Gerçi iklim değişikliği gündemdeydi, ama bu konuda neler yapılacağı somut olarak ortaya konulamadı; çünkü beyinler IŞİD ile meşguldü. Sonuçta, temelde üç beş serseriden ve paralı asker türü insanlardan oluşan bir terör örgütü, dünyanın gündemini teslim almış oldu.

        Gerçi ben iklim değişikliği hakkında bir somut gelişme zaten beklemiyordum, ama yine de şaşırdım üzüldüm; dünya liderlerinin global gerçek tehditlere bu kadar duyarsız kalabilmeleri beni şaşırttı.

        İklim değişikliği biliminin henüz net sonuçlar vermediği ve kendi içindeki tartışmalar henüz sonuca bağlanmadığı yolunda bir görüş son zamanlarda Batı âleminde sıkça ortaya atılmaya başlandı. Gerçi bu konu, içinde olanlar arasında sert tartışmalara yol açmakta ama yine de bu görüş var. Ve tartışmalar sürüyor. İklim değişikliği bilimi içindeki bu tartışma, kendi içinde bir sonuca bağlanmadıkça, konular üzerinde bir konsensüs sağlanmadıkça liderlerin de kendi aralarında anlaşıp somut işler yapmalarını beklemek hayal oluyor.

        Ama bunun yanında bir felaketin yaklaştığı ve tehlikenin daha da büyüyeceği üzerine mutabakat sağlanan bir konu var. Üzerinde bir şeyler yapılması gerektiği hakkında bir konsensüs olmasına rağmen yine de liderler, bu konu hakkında bir araya gelerek güçlü bir adım atamadılar.

        Ebola salgınından bahsediyorum. Bu konu Türkiye’de nedense hiç gündemde değil. Dünyada AIDS salgını yaşanırken, Türkiye’nin Müslüman, erkeklerin de sünnetli oldukları için AIDS’in bizi etkilemeyeceğini söyleyenler ön plana çıkmıştı.

        Şimdi de bunun gibi bir durum yaşanıyor; ebola denilen korkunç salgından nedense Türklerin etkilenmeyeceği düşünülüyor olmalı ki bizde bu konuda kamuoyu oluşturacak ve birtakım tedbirleri aldıracak bir tartışma kesinlikle yok.

        Üstelik Batı Afrika’ya yönelik insan trafiğimiz hayli fazla. Başta İstanbul olmak üzere şehirlerimize oralardan insanlar geliyor, keza insan kaçakçıları faaliyette, bizim işadamlarımız oralara gidip geliyorlar, TİKA’mız oralarda faaliyette; yani her an ebola salgını yaşanması tehlikesi var Türkiye’de.

        Batı Afrika’daki durum ise bir felaket. Oralardan gelen görüntüler bir korku filmi sahnesi gibi. İnsanlar gözden uzakta ölmeleri için tecrit ediliyorlar. Amerika bölgeye doktorlarla birlikte hayli güçlü bir asker de gönderdi. Onların görevi, gerekirse vurup öldürerek bile olsa ebolalı insanların sınır dışına çıkmasını önlemek. Amerika, ebolayı ulusal güvenlik sorunu olarak ilan etti.

        Bu gidişle bölgede 1 milyon 400 bin insanın ebola virüsü taşımaya başlayacağını söyleyen raporlar bile var.

        Şu ana kadar korkunç hastalık, temas ve vücut sıvısı yoluyla geçiyor. Ama mutasyona uğradığı, yakında havadan da geçmeye başlayacağı söyleniyor. İşte bu korkunç senaryo gerçekleşirse, dünya nüfusunun ilk aşamada yüzde 20’sine kadar bölümünü öldürebilecek bir felaket yaşanabilir. “Z” filmini hatırlayın, orada yaşananlardan daha korkunç şeylerin gerçekleşmesi ihtimali var.

        Biraz korkmamız, biraz bilinçlenmemiz ve konu hakkında en azından konuşmaya başlamamız gerekiyor. Yoksa bizler tekrar başörtüsünü, IŞİD’i, Sünni duyarlılıkları filan tartışırken başı açık kapalı, dindar dinsiz demeden herkesi acımasız biçimde öldürebilecek ve bizleri ölüm sürecinde eşit hale getirecek korkunç bir salgın kapımızda. Amerika korkunç gerçeğin farkında olduğu için bölgeye asker yığdı.

        Bizim de konuyu hem kamuoyunda hem de devlet düzeyinde tartışmaya başlamamız ve bilinçli davranmamız gerekiyor. Anlayacağınız, global sağlık güvenliği de Birleşmiş Milletler’in gündeminde olmalıydı.

        Diğer Yazılar