Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AMERİKAN üniversite ve entelektüel çevrelerinde kitle imha silahı etkisi yapan “The Closing of the American Mind” (Amerikan Aklının Kapanması) adlı kitabını filozof Allan Bloom 1987 yılında yazdı. O günden bu yana etkisi artarak süren ve özellikle bugünleri anlatmakta hayli güçlü olan bu kitapta, Bloom tek tip doğru düşünce ve tek tip doğru sosyal tavır yerleştirme gayretleri nedeniyle Amerika’da artık entelektüel gelişmenin durduğunu ve yaratıcı gerçek düşüncenin öldürüldüğünü yazdı.

        Bu ortamdan korkup var olmak için ortama uyan beyinlerde ise doğru davranıp doğru düşünme gayreti nedeniyle beyinlerin kapandığını ve bunun bir entelektüel felaket olduğunu anlatıyordu.

        Yıllar önce okuyup çok da etkilenmiş olduğum bu kitabı, bu defa gündelik yaşamın sığlığını ve doğrucu düşünceden sapmanın yarattığı korkuları çok daha net gördüğüm şimdiki Amerika turumda tekrar okuma ihtiyacını hissettim.

        Okurken bir de baktım ki, Alan Bloom’un kitabı aslında şu anda Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu anlatmakta. Analizini alıp aynen Türkiye’ye uyarlamak mümkün. Malum Türkiye, sosyal ve politik bir kriz yaşamakta. Bloom kitabında aslında bu tür sosyal-politik krizlerin temelinde büyük bir entelektüel kriz yattığını gösteriyor.

        Türkiye’de de korkunç boyutta ve hayata darbeler vuran bir entelektüel kriz yaşanmakta. Bunu toplumun her düzeyinde görmek mümkün. En zirvede olanların bile tutturdukları politik ve sosyal söylemler, sıradan insanların gündelik yaşamlarında kullandıkları dil, o dille kurulmaya çalışılan bir dizi tuhaf sosyal bağlantılar, ilişkiler...

        Gazete yazarlığı mesleğinde olan inanılmaz çürüme. Zenginlik artarken bile hayat tarzlarında yaşanan kalitesizleşme; bu kalitesizleşmeyi doğru olarak görme ve bunun aslında olması gereken olduğunu kabul ettirmeye yönelik mahalle baskıları nedeniyle her yerde, her düzeyde bu entelektüel dibe vurmayı görebiliyoruz.

        Sıradan insanlar gündelik yaşamlarının zorluklarıyla mücadele ederken, bir de kendi yeni dinselleşmelerinin üzerlerine yüklediği yeni yükümlülükleri karşılayacak zihinsel yeterliliği gösteremediler. O dinselleşmeden güzel bir şey çıkabilmesi, ancak sürecin modern, demokratik, özgürlükçü bir yapı içinde eritilmesiyle mümkün olabilirdi. Ancak öylesi bir ortamdan güzel bir sentez çıkabilirdi.

        Türk insanı, AK Parti iktidarı dönemine maalesef bu entelektüel temelden yoksun olarak girdi. Bu eksiklik, Cumhuriyet rejiminin de hatasıdır. Ama AK Parti’yle toplumun her düzeyinde dinselleşme hızı artınca Türk insanı bir anlamda şok yaşadı.

        Dinselleşmenin derin olabilecek sonuçlarını, insandan beklentilerini bu yapı pek kaldıramadı ve dağılma sürecine girildi. Dağılma sürecinin etkilerinden korunma ve bireysel ağır yükü üzerinden atabilmenin tek yolu, korunmak amacıyla beyinlerin kapanmasıyla mümkün oldu.

        Türk insanının beyni böylece he türlü yaratıcı fikre, modern düşünceye, özgürlükçü ruhu geliştirecek yeniliklere kapalı hale geldi. Beyinler düşük düzeyde denge durumunda çalışmaya başladı. Bugün sıradan insanların gündelik rutin ilişkilerine, tavırlarına veya son zamanlarda pek de moda olan mahalle sohbet toplantılarında ele alınan konulara ve onların ne tür kavramlarla tartışıldığına bir bakın. Dinselleşme kılıfı giydirilmiş entelektüel çürümenin sonuçlarının içler acısı ve vahim olduğunu göreceksiniz.

        Türkiye’de “demokrasi, kalkınma” dedikçe işte hayat kalitesi hızla düşmeye başladı. Hayat tarzı tartışmalarında gelinen nokta zaten belli, nasıl bir hayat tarzının özlenilmeye başlandığı da ortada. Demokrasinin, halkın dediği mutlaka olmalı fetişizminden ibaret olduğu da sanıldığından sıradan insanların ilişkileri ve gündelik yaşama yaklaşımları, siyaseti de belirlemeye başladı.

        Bu tür ilişkileri etkileme gücü olan Türk medyasının durumu da içler acısı. Burada sadece yandaş diye adlandırılan medyadan bahsetmiyorum. Onlar zaten medya kavramıyla ele alınabilecek gibi değil, sadece kötü yazılmış birer resmi basın bülteninden ibaretler. Ancak haklarını teslim etmek gerekir, politik sosyal tavırlarıyla okuyucularında yaşanmakta olan entelektüel dibe vurmuşluğu da çok güzel yansıtıyorlar. Türkiye’nin gerçek durumunu anlamak için bunlara bir göz atmak lazım arada bir.

        Bunu yapmak istemezseniz, son yıllarda yıldızı sürekli yükselen güçlülerden iyi haber aldığı bilinen yeni yıldız yazarlara bir bakmak, onların bir listesini yapmak da yetebilir düzeysizliği anlamak için.

        Bu dünyadan çıkıp merkez medya olarak var olmaya çalışan medyaya da bakabilirsiniz. Orada en azından yazılı medyada bir denge tutturmaya, var olan düşük denge düzeysizliğinin dışına çıkmaya çalışan bir gayret var en azından.

        Ama bu dünyada da bazı yanlışlar yapılmıyor değil. Ben bazen bu medyanın televizyon kanallarını gece yarısına doğru açıyorum. Modern, demokrat, özgürlükçü ve çağdaş olmaları beklenen bu kanalların hemen hepsinde hurafelere dayalı ne kadar acayip, olağanüstü söylemlere dair konu varsa onlarla ilgili bir program olabiliyor. Bu “Halk bunu istiyor” yaklaşımıyla, reyting gayretiyle yapılıyor büyük ihtimalle, ama bu tür yayınların halkın zaten kapanmış olan beyinlerine ne tür etki yaptığını ve o beyinlerin nasıl daha fazla kapanmasına yol açtığını da görmek lazım galiba.

        Sıradan insanın beynini bir şekilde açmaya çalışmadan, o düşük düzeydeki düzeysizliği içinde var olmaya çalışan beyinlere yeni fikirler ve düşündüğünün aslında saçma olduğunu anlatmadan Türkiye’de demokrasinin hiçbir zaman olabilmesine imkân yok. Bu ortamdan ya faşizm ya da IŞİD’ci yaklaşımlar çıkar, başka bir şey değil.

        Diğer Yazılar