Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MODERN toplumlar 20'nci yüzyılda mutsuzluğa karşı savaş açtılar. İnsanın her koşulda mutluluğu birinci hedef olmalıydı ve mutsuzluğun her çeşidi, nedeniyle birlikte ortadan kaldırılmalıydı. Hayatın her alanında mutsuzluğun silinmesi için yeni fikirler oluşturuldu.

        Mutsuzluğa karşı verilen savaşta en önemli alanlardan biri, "evlilik ve ilişkiler"di. Evliliklerin de mutlaka insanlara mutluluk vermesi gerekiyordu. Mutsuz olan çiftler neredeyse tedavi edilmesi gereken kişiler olarak görüldü. Mutlu evlilikler için formüller, reçeteler oluşturuldu; binlerce kitap, makale yazıldı bu konuda; mutlu evliliği sağlamak için neredeyse bir endüstri kuruldu.

        Yazıyı buraya kadar okuduysanız, benim bu konuda olumsuz bir tavırla yazmakta olduğumu hissetmişsinizdir. Şimdi haklı olarak soracaksınız: Bunun ne sakıncası olabilir, mutluluk aramanın ne zararı var, evliliklerde ve ilişkilerde mutlaka mutlu olunması için çalışmalar yapılmasının karşı çıkılacak ne yanı olabilir? Çok da haklısınız, bu konuyu açmalı ve tartışmalıyız.

        FREUD'UN MUTSUZLUĞU

        İnsanın mutlu olabilmesi için en çok kafa yormuş insanlardan biri olan Freud, hayatının sonuna doğru ilk kez Amerika'yı ziyaret etti. Freud, Amerika'da gördüklerine çok şaşırdı ve bir toplumun her koşulda daima mutlu olabilmek için bu kadar fazla mücadele etmesine çok üzüldü.

        İnsan için her koşulda daima mutluluk arayışında olmanın çok sağlıksız bir şey olduğunu düşünüyordu ve insanın hayatında biraz kıvamında mutsuzluk da olmasının o hayatın daha dolu ve sağlıklı yaşanabilmesi için gerekli olduğunu söyledi. (America's War on Unhappiness, Harper's Dergisi, Eylül 2010 sayısı). Dahası bu kadar fazla mutluluk arayışının Amerika'yı bir toplum olarak çökerteceğini bile düşündü. (Barbara Ehrenreich; "Bright sided-How the Relentless Promotion of Positive Thinking has Undermined America".)

        EVLİLİKLERDE MUTLULUK

        Bu pazar günü benim açıdan konunun önemi, modern toplumlarda mutsuzluğa karşı açılan savaşta evlilik çalışmalarının konumudur. Evlilik ve ilişkilerde daima mutluluğun aranması ve çiftlerin birinci hedefinin bu olması gerektiği neredeyse bir ideoloji haline geldi. Hayatın diğer her alanında olduğu gibi mutluluğun evliliklerde de daima bulunması için formüller üretildi, çalışmalar yapıldı.

        Nedense kimse Freud'un dediklerini göz önüne almadı ve belki de biraz mutsuzluğun ilişkileri daha anlamlı, dolu dolu yaşanır hale getirebileceğini ve evlilikleri daha gerçekçi/anlamlı hale getirme olasılığı olduğunu düşünmedi. İlişkilerde sürekli mutsuzluk konularının ortadan silinmesi ve mutluluğu yaratmak için reçeteler yazıldı.

        Ve modern zamanların en tehlikeli, en yıpratıcı beklentilerinden biri yaratıldı, insanlar eşlerinden kendilerini mutlu etmesini beklemeye başladılar.

        Bu beklenti neredeyse hiçbir zaman karşılanamıyor ve böylece ilişkilerde çok büyük yeni stresler yaratıyor.

        Halbuki biz baştan biraz mutsuzluğun, biraz münakaşanın, biraz anlaşamamanın ilişkilerin doğasında olduğunu kabul etsek ve mutsuzluklarımızı normal karşılayıp abartmasak ilişkiler çok daha anlamlı, çok daha sağlıklı olacak. Bu aslında Freud'un bize öğrettiği ancak gözden kaçırılan önemli bir tespitti.

        Kim mutlu?

        MUTLULUK üzerine yapılan çalışmalar, mutluluğun öyle fazla öğrenilen ve sonradan bulunabilen bir şey olmadığını gösteriyor. Amerika'da Northwestern Üniversitesi'nde yapılmış çok çarpıcı bir araştırma var. ("For Better; How the Surprising Science of Happy Couples Can Help Your Marriage Succeed"-Yazarı Tara Parker-Pope s.280-281.)

        Bu araştırmada Chicago eyalet piyangosunu kazanarak aniden zengin olmuş insanlar ile çok ağır omurilik sakatlığı bulunanların mutluluk düzeyleri karşılaştırmalı araştırılmış. Ve omurilik sakatlığı bulunan insanların da yüksek mutluluk düzeyine sahip olabildikleri ve hatta bazılarının piyango kazanmış olanlardan daha fazla mutlu oldukları görülmüş.

        İkizler üzerine yapılan bir başka çalışmada ise farklı yaşam koşıullarına sahip olsalar da ikizlerin aynı düzeyde mutluluğa sahip oldukları ortaya çıkmış.

        Yani mutlu insanların hayat koşullarından etkilenerek mutlu olmayabilecekleri, onların her koşulda mutlu olmayı başarabilecekleri düşünülüyor.

        Dolayısıyla evlilikten mutluluk beklenmesinin doğru olmadığı, eğer insan zaten mutluysa evliliğinde de mutlu olacağı, mutsuzsa onu hiçbir ilişkinin mutlu edemeyeceği söyleniyor artık.

        Profesör Richard Lucas tarafından 24 bin Alman üzerinde 15 yıl süreyle yapılan bir çalışmada, evli çiftlerin bekâr olanlardan genelde daha mutlu oldukları ortaya çıkarılmış, ama aynı çalışmada evliliğinde mutlu olan insanların evlenmeden önce de mutlu oldukları tespit edilmiş.

        Yani mutsuzluklarımızın temelinde ilişkilerimizin olmadığını, asıl sorunun kendimizde olduğunu görürsek, aynı zamanda Freud'dan yola çıkıp biraz mutsuzluğun daha tatmin edici, daha dolu bir yaşam için gerekli olduğunu anlarsak ilişkilerimiz ve hayatımız çok daha anlamlı olabilir.

        Pazartesi gecesi futbolu

        AMERİKA'da en sevdiğim uygulamalardan biri, pazartesi geceleri önemli Amerikan futbolu maçlarının naklen yayınlanmasıydı. İş ortamlarında yaygın olan ve "pazartesi sendromu" diye bilinen mutsuzluk ve umutsuzluğu tamamen ortadan silebilen bir uygulamaydı bu.

        Lig TV'de pazartesi akşamı maç seyrederken bunu hatırladım ve sevindim.

        Azgın çocuklar için

        OĞLUMUN özellikle formunda olduğu arkadaşıyla ortamı tsunamiye çevirdiği bir gün pazar yerinde "Bedava köpek verilir" pankartını görünce sorunu kesin çözmek için aklıma bir çözüm geldi.

        Oğlumun oyuncak satmak için açtığı tezgâhın arkasına acaba bir pankart açıp "Satılık çocuk-çocukta damping" diye yazsam mı diye düşündüm. Ve hatta düşünmekle kalmayıp hazırlığa da giriştim ancak maalesef sorunu kesin çözecek bu girişimim Rana tarafından şiddetle yarıda kesildi ve nedense bana hayli kızdı.

        Diğer Yazılar