Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİR yanda “Dünyanın en önemli ekonomilerinden bir tanesi olduk, ekonomi yönetiminde dünyaya ders veririz, model ülkeyiz” deniliyor, ama bir yandan da rakamlara ve uzun vadeli trendlere baktığımızda bu büyüklüğü destekleyecek fazla yapısal bir temel göremiyoruz. Ben bir süredir ekonomide yarattığımız mucizenin sihrini, formülünü keşfetmeye kafayı taktım. Oraya bakıyorum bir şey yok, buraya bakıyorum çıkmaz sokak. Rakamlara ne kadar baksam, kiminle konuşsam Türk modelinin şifrelerini, gizemini açıklayamadılar bana. Sonra “Serdar kendine dön ve kendin keşfet nedenleri” dedim. Kendi kendime söylenmeye başlayınca birden geçmişte yaşadığım bir olayı hatırladım ve onu hatırlar hatırlamaz Türkiye’nin ekonomideki başarısının şifrelerini çözüverdim. Siz de göreceksiniz ki aşağıda anlatacağım olay hem ekonomik sihrimizin ipuçlarını verecek hem de Türk girişimcisinin herkesten farklılığını açıklayıverecek.

        İŞTE O OLAY

        Yaşananları tam anlayabilmeniz için biraz olay yerini anlatmalıyım. Rana ile ben bir yılbaşında New York’taydık. Meşhur Times Meydanı yılbaşı kutlamasına katılalım dedik. Yılbaşı kutlamalarında o meydanda 2 milyona yakın kişi toplanıyor. 42. Cadde’de yılbaşı balonu düşürülerek yeni yılın geldiği ilan ediliyor. Kalabalık 42. Cadde’den 59. Cadde’ye kadar yayılıyor, hatta onun da ötesine geçerek Central Park’a giriyor. Kutlamalarda durulacak en iyi yerler 43 veya 44. sokağın köşeleri. Oralarda yer bulmak için neredeyse sabahtan gidip bütün gün dondurucu soğukta durmak gerekiyor. Rana ile ben Türk olduğumuzdan, “Nasıl olsa bir çözüm kendiliğinden gelişir” diye düşündüğümüzden “Kutlamada bir şekilde iyi bir yer buluruz” diyerek gece yarısına bir saat kala meydana doğru yürümeye başladık. Bu yaptığımız, tüm rasyonel düşünen insanlarca imkânsız bir girişim olarak nitelendirilirdi. Bu sırada bizim yürüdüğümüz yönün aksi yöne binlerce kişi kös kös yürümekteydi. Yani polis “Artık önde yer yok” diyerek onları çok gerilere yönlendirmişti.

        BİZ TÜRK’ÜZ KARDEŞİM!

        Biz Türk olduğumuzdan, inatçı olduğumuzdan yürümeye devam ettik. Biraz sonra polis bizi de kesinlikle durduracaktı. Durumu kurtaracak bir plan hemen oluşturmalıydım. Ve evet, ben de Türk olduğumdan acil planı hemen oluşturuverdim Broadway ile 44. Cadde’nin kesiştiği köşede hangi restoran var diye düşündüm ve oraya telefon açtım. Hemen barda bir rezervasyon yapmak istediğimi söyledim. Ve yaptırdım da. Sonra yürümeye devam ettik, hiç istifimizi bozmuyorduk. Bu da sadece Türk olduğumuz için mümkün olan bir şeydi o koşullar altında. Bir yandan yanımızdan aksi yöne yürüyen binlerce insan bize küfreder gibi bakıyordu, bir yandan da polisler bizden şüphelenmeye başlamışlardı. Sonunda durdurdular bizi. Geri dönmemizi istediler.

        VURMA OPSİYONU VARDI

        Ben “44. Cadde ile Broadway’in köşesindeki restoranda rezervasyonumuz olduğunu, oraya gittiğimizi” söyledim. Büyük ihtimalle doğuştan da aptal olan polisin yüzü daha da karışmıştı. Derinliklerde içinde yerleştirilmiş olan kapitalist etik ile resmi polis görevi muazzam bir çatışmaya girmişti. Hakkımızda bir karar veremedi. Etrafta kalabalık ve gazeteciler olmasaydı ikimizi de vurup gebertecekti ve meseleyi kısa yoldan çözüverecekti. Böylece iç bunalımlar filan yaşamayacaktı, ama neyse ki bu olmadı. Çavuşunu çağırdı, durumumuzu ona anlattı. Çavuş, polise “Belediye başkanının kesin emri var, hiçbir polisiye yasak, çevredeki işyerlerinin aleyhine bir duruma yol açmayacak” dedi ve bizi göstererek “Bırakın geçsinler” diye devam etti. Barikat açıldı.

        Bu benim açımdan bir New York komünü anıydı. (Kusura bakmayın, dramatik akışı kesmemek için bu son cümleyi açıklamayacağım. Anlayan anlamıştır zaten.) Biz sonra tıpış tıpış 44. Cadde ile Broadway’in köşesine gidip törene yarım saat kala beklemeye başladık. Hikâye bu kadar. Ve bu kısa hikâye bütün gizemi de açıklıyor aslında. Bunu hatırlar hatırlamaz Türk girişimcisinin neden esrarengiz biçimde mucizeler yarattığını anlayıverdim. Çünkü onlar da benim gibi davranmayı iyi biliyorlar. Bizler doğuştan yaratıcıyız sevgili okurlar. Buna üçkâğıt da diyebilecek bazı vatan hainleri olacaktır, ama boşverin siz onları. Onlar aslında kıskançlıklarından öyle konuşuyorlar ve dediğim gibi zaten vatan hainleri onlar.

        YARATICI KURNAZLIK

        Amerika dünyanın en güçlü ülkesi olabilir, ama orada kimse sadece yaratıcı kurnazlığına güvenip olağanüstü riskler almaz, alamaz bizler gibi. O gece de bir Türk’ten başka hiçbir ülke vatandaşı, benim çözümümü düşünemezdi. Bu genetik deformasyon gibi bir şey olmalı. Sadece bu nedenle Anadolu’nun bir şehrinde kurduğu küçük tekstil imalathanesini sadece Amerikan zencilerinin sevdiği ve tercih ettiği modelde pantolon üretmeye dönüştürmüş ve bu yüzden milyarder olmuş insanlar var. Yine bu yüzden demir endüstrisindeki toz demirleri toplayıp bunları Çin’e ihraç edenler de var ve şimdilik son olarak yine aynı nedenlerle Türkiye hurda demir ithalinde dünya rekoru kırmış durumda. (Bunun anlamını ciddi bir analiz yazısında anlatacağım pazartesiye.) Ben ayrıca yukarıda anlattığım hikâyede Türkiye yükselirken Amerika ve Avrupa neden inişe geçti bunun da cevabını buldum. Çünkü o ülkelerde, Türk girişimcisindeki kurnazlık ve yaratıcılık cesareti katiyen yok. Bilmem anlatabiliyor muyum?

        Dünyayı anlamak için

        ÇOK güzel kitaplar çevrilip yayımlanıyor. Globalizmin yeni mekanizmalarını anlamak için muhakkak “Yeni Dünya Düzeni” (Yeni Yükselen Güçler 21’inci Yüzyılda Dünyayı Nasıl Belirliyor) adlı kitabı alıp okumalısınız. Yazarı Parag Khanna. Pegasus Yayınları tarafından yayımlandı. Öğrenirken sizi entelektüel eğlencelere de iten bir çalışma bu.

        Acaba okullar tatil mi edilseler ki?

        TÜM anne babalar bilecektir, şu anda Türkiye’de özellikle okul çağındaki çocukları vurmuş olan bir grip salgını var. Sağlık ocakları ve hastaneler, ateşler içinde yanan çocuklar ve aileleriyle dolmuş durumda. Okula gidilince bir kısırdöngüye giriliyor. Çocuk okulda diğer arkadaşlarından alıyor gribi, bu bir bayrak yarışı gibi bir şey, o da anında diğer çocuklara geçiriyor. Böylece hemen her sınıfta ortalama üç veya dört öğrenci daima evde hasta durumda. “Acaba bunun önüne geçmek için sömestr tatili öne mi alınsa?” diye düşündüm. Okullar sürdükçe bu salgını atlatmak kolay olmayacak gibi gözüküyor.

        Hindistan medyası

        OKUDUĞUM kadarıyla gördümki gazeteler ve dergiler Hindistan’ da olağanüstü bir patlama yaşıyormuş. Yani öldü bitti denilen kâğıt yayıncılık Hindistan’ da çok sağlam bir şekilde yükselişe geçmiş ve medya yöneticileri orada hayli parlak fikirlerle rekabete girmişler. Türk medya yöneticilerinin Hindistan’da nelerin olup bittiğini yakından izleyip bazı dersler çıkarmaları da gerekiyor galiba.

        Diğer Yazılar