Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GEÇMİŞLE hesaplaştığımda, yayın yönetmenliği yıllarını düşündükçe o günlerden başarı haneme yazabileceğim başlıca (bazı yorumlara göre belki de sadece) iki şey var, bunu görüyorum. O günlerde hayli direnerek, onlara sonuna kadar inanarak, her defasında onların yanında durarak iki insanın önünü açtım.

        İkisinin de iyi yazar olacaklarına hep sonuna kadar inandım. Birini neredeyse bir yıl boyunca kapalı devre yazdırdım. Kitaplar verdim okuması için, yazısını her gün okudum ve onunla konuştum. O da pes etmedi, direndi, sonra o gün geldi ve başladı yazmaya.

        Diğeri ise yazdığı hemen her yazısıyla bana sorun çıkardı. "İyi yazar böyle olur" dedim. Patronumla, okuyucuyla onun yüzünden kavga ettim, direndim, ona siper oldum, o da yoluna devam etti.

        Tabii hiçbir yayın yönetmeni, bir insanı yazar yapamaz. Yazar kendiliğinden oluşur, yayın yönetmeni ise sadece onun önünü açabilir, gerekirse ona siper olur ve hatta onun için dövüşür.

        İçlerinde yazma aşkı olan bu iki yazara da ben bunu yaptım sanıyorum.

        Böyle şeyleri konuşmayı pek sevmem, ama bu iki yazar da bazen benimle ilgili o günlere ait düşüncelerini zaten söylediklerinden, "on the record" olduklarından bugün bunları daha rahat yazabiliyorum. Bu iki yazar Oray Eğin ve Nagehan Alçı.

        SORUN KESİN BENDE OLMALI

        Bu birbirinden tamamen farklı, hatta birbirlerinin fikirlerine düşman olan iki yazara aynı zamanda abilik yapmış olmam bende hayli tuhaf, hayli sorunlu bir yan olduğunu gösteriyor. Hatta bazı yorumlara göre, sadece bu olay bile benim bir süredir tamamen delirmiş olduğumu da göstermekte.

        "İkisine birden inanıp onlara destek veren bir yayın yönetmeni, en hafifinden çifte kişilikli olmalı" diyenler de var. İtiraf etmeliyim ki bende çiftten çok daha fazla kişililik var. Bir zamanlar Sybil adında bir kadın vardı, psikiyatri tarihine geçti. Çünkü kadının 10'un üzerinde kişiliği vardı ve bunların hepsini bir arada paralel yaşayabiliyordu.

        Bende de 10 olmasa bile 10'a yakın farklı kişilik mutlaka vardır. İçimde oğlan çocuğunu ve hayli yaşlı bir adamı aynı anda taşıyorum, kadın yönüm de vardır, o da kız çocuğu ve yaşlı bir kadından oluşuyor.

        Bu konuda mütevazı olmak istemem, onun için söyleyeceğim, işte bu yüzden ben hangi konuda yazarsam yazayım ortaya iyi yazı çıkarabiliyorum. Bu yeteneğimi içimdeki farklı kişiliklere borçluyum.

        Hep söylerim, bir yazarın ne söylediği değil neyi nasıl söylediği önemlidir. Bana en ters gelen fikrin bile söylenme biçimi iyi ve kaliteliyse ben o yazarı severim. Ne dediği hiç önemli değil, hatta benim tamamen karşı olduğum fikri bile savunsa bunu güzel ifade ederse o kişi benim için iyi yazardır.

        Örneğin, Oray'ın en sevdiğim yazıları arasında benim aleyhime yazdığı yazılar da var, onları da sadece iyi yazılmış oldukları için seviyorum. Yılmaz Özdil de ne dediği değil, nasıl dediği çok önemli olan bir yazardır.

        Nagehan ise şimdiye kadar aleyhime bir şey yazmadı ama ona da mutlaka zaman gelecektir; çünkü o hemen herkes hakkında sert söylenebilecek bir şey bulabiliyor. Ama bana karşı sertleşmek zamanı geldiğinde o da bunu güzel ifade edecektir, buna inanıyorum.

        İki yazar arkadaşım da hayli sert ideolojik tavırlara gittiler. Bu tür ideolojik tavırların iyi yazarlığı törpülediğini yıllar içinde ben gördüm. İnşallah onlara da bu bir süre sonra olmaz, yazarlıkları yıpranmaya başlamaz.

        Tavırlı yazanlar, taraf olanlar her dönemde, her zaman kendilerine alkış tutanları muhakkak görürler. Günün anlamı ve zamanın ruhuna göre bazen yükselip bazen de düşülür. Bunlar normal ve hep olur, ama bence önemli olan, her durumda, her zaman neyi söylediğine değil nasıl söylediğine önem vererek yaşamaktır, iyi yazarı zamanlar üstü, dönemler üstü yapan da budur.

        ***

        Eşcinsel yazarlar

        AMERİKA'nın toplumsal yaşamında eşcinseller ciddi bir güçtür. Yazı dünyasında da eşcinsel yazarların belirleyici gücü bulunur.

        20'nci yüzyılın ikinci yarısında eşcinsel yazarların gücü ve durumunu inceleyen bir kitap da var: "Eminent Outlaws". Yazarı Christopher Bram. Bu kitapta çok güzel dedikoduların da olduğuna eminim.

        ***

        Oscar hareketliliği

        BAKIYORUM da Oscar ödüllerini kimin ve hangi filmin alacağı üzerine çok ciddi bahisler oynanıyor. Kumar âlemi bu yüzden çok canlandı diyebilirim. Birde her önemli şehirde Oscar gecesi partileri düzenleniyor.

        Global başkentlerden olan İstanbul'da bu konuda fazla bir hareketin henüz olmaması anlaşılabilir bir şey değil. Bu durum, İstanbul'un eğlence anlayışına ve yaratıcı düşünme kabiliyetine hiç yakışmıyor.

        Saat farkı nedeniyle sabaha karşı izleyebileceğimiz Oscar gecesine, sabaha kadar sürecek güzel temalı çılgın partiler çok yakışır.

        ***

        Hatay'da kasap yemeği

        ANTAKYA'da Işık Caddesi'nde, Bahar adlı kasap dükkânında anında kesilip hazırlanan kebabın tadının verdiği keyfi unutamıyorum. Bizler elimizdeki otantik değerlerin kıymetini fazla bilmiyoruz. Bilsek bile bunların tanıtımını fazla yapamıyoruz.

        Örneğin, New York'un Astoria semtinde, kasapta yemek sunan Butcher's adlı bir dükkân açılmış ve bu New York Times'ta haber olabiliyor. Biz de elimizdeki değerleri iyi tanıtabilsek, yabancı ülkelerden yeni insanları da çekeceğimize eminim.

        Örneğin, ben şimdi Astoria'ya gidip o kasapta yemek yemeyi isterim ve yapılacak işleri notlarımın arasına aldım. Eminim ki benim gibi düşünüp davranan insan sayısı da hayli fazladır.

        ***

        İçimdeki budala

        KİTABIMIN son rötuşları bitti ve yayıncım Destek Yayınları'nda arkadaşlar harika bir tasarım yaptılar, çok yakında piyasada olacağını umuyorum. "İçimdeki Budala"da yer alan yazıları okurken mutlu olacağınıza eminim; çünkü sadece bu amaçla yazıldılar.

        Diğer Yazılar