Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KURULMAKTA olan yeni dünya sistemi ve global dünya ekonomisi üzerine okumalarım sürecinde Finlandiya'daki eğitim mucizesiyle tanıştığımdan bu yana o eğitim sistemiyle ilgili okuyorum.

        Finlandiya'da bir eğitim mucizesi yaratılmış ve bugünlerde kendi milli eğitim reformunu tartışan Türkiye'nin oradaki mucizeden öğrenecek çok şeyi olduğunu düşünüyorum.

        Bugün ilkönce Finlandiya eğitim modelinin ana noktalarını yazacağım ama sonra da bunun Atatürk'le ilgili boyutunu anlatacağım. Açıkça söylemek gerekirse, Atatürk bağlantısını keşfetmek benim için hoş bir sürpriz oldu.

        Bütün bunlardan sonra da neden "Atatürk, Kemalist değildi" diye yazdığımı açıklayacağım. Bu sırayla gitmediğimiz takdirde en son söyleyeceğim havada kalacaktı çünkü.

        EĞİTİMDE KALİTE SORUNUMUZ:

        Finlandiya, benim hafta başında bahsettiğim uluslararası karşılaştırmalı eğitim sistemleri araştırması olan PISA'da (Programme for International Student Assessment) sürekli en başta veya ilk üç sırada yer alan bir ülke. Son zamanlarda bu sıralamaya Çin de girmeye başladı, ancak onlar da listeye Finlandiya eğitim modelini kopya edip uyguladıktan sonra girebilmeye başladılar.

        Unutmayalım ki Türkiye, o PISA listesinde sürekli en son sıralarda yer alıyor. Yani bizim eğitim sistemimizde bir kalite, bir içerik sorunu var ve bu nedenle Finlandiya modelini iyi incelememiz mutlaka gerekli.

        Finlandiya'da son yıllarda bir eğitim turizmi oluşmuş; çünkü çeşitli ülkelerden o eğitim sistemini incelemek için sürekli delegasyonlar geliyormuş ve bu da yeni bir büyük gelir kaynağı olmaya başlamış.

        FİNLANDİYA EĞİTİM MODELİ:

        Fin eğitim sisteminin ana prensibi "eşitlik" oluyor. Her çocuğa eşit fırsat tanınması, sistemin ana özelliği. Bu sistemde rekabet kavramı yok. Öğrenciler birbirleriyle rekabet içinde değiller. Bu yüzden Amerikalılar bu sistemi anlayamıyor.

        KEŞFEDEREK, DENEYEREK ÖĞRENMEK:

        Eğitim hep beraber paylaşarak, keşfederek, deneyerek öğrenme esasına göre yürütülüyor. Gündelik ders en fazla üç-dört saat oluyor, müfredat da çok hafif. Finler, öğrencileri ders yükü altında ezmenin çok sakıncalı olduğunu düşünüyorlar, bunun yerine öğrenciler oyun ortamında birlikte paylaşarak öğrensin istiyorlar.

        TEST YOK:

        Bu sistemde test yok. Öğrenciler 16 yaşına gelinceye kadar test nedir bilmiyorlar.

        ÖĞRETMEN KALİTESİNİN ÖNEMİ:

        Öğretmenlik toplumdaki en önemi meslek halinde. Öğretmen olmak için başvuranların sadece yüzde 10'u öğretmen olarak alınıyor. Her öğretmenin en azından master derecesi olması gerekiyor. Öğretmenlerin kalitesi sürekli takip ediliyor, ölçülüyor. Öğretmenler hangi derste neyi nasıl işleyecekleri konusunda tamamen özgürler. Hangi ders yöntemini uygulayacakları onlara bırakılmış.

        ÇOCUKLAR ÇOCUK OLSUN:

        Çocuklar 7 yaşına kadar eğitime başlamıyorlar. Çocuklar çocuk olsunlar yaklaşımı hâkim. Bu yüzden 7 yaşına kadar oyunla geçen dönem de eğitimin parçası sayılıyor, oyunu yönlendirerek çocuklara eğlenirken öğretiyorlar.

        OKUL TASARIMI:

        Okulların binaları uzman mimarlar tarafından özel olarak tasarlanıyor. Okulun her yanı, her alanı öğrenmeye yönelik olarak düzenleniyor. İstenilen, çocuğun okula girdiğinde içinin coşkuyla dolması. Rahat etmelerini istiyorlar. Herkes okula gelince ayakkabılarını çıkarıyor ve içeriye çoraplarıyla ev rahatlığı içinde giriyorlar. Sınıfta konuşarak, paylaşarak konular işleniyor. Sınıflarda çocukların çocuk olmasına izin veriliyor. Onların çocukluğu, öğrenmeleri için avantaja dönüştürülüyor.

        DERSİ DEĞİL HAYATI ÖĞRENİN:

        Çocuklar kitapların içinde yazılı olanı değil sürekli olarak hayatı deneyimleyerek öğreniyorlar, çocukların kendi içlerini keşfetmeleri isteniyor.

        VELİLERİN AKTİF KATKISI:

        Öğrencilerin ailelerinin bu eğitim sürecine aktifbiçimde katılmaları teşvik ediliyor. Evde günlük okul hakkında konuşulması da eğitimin bir parçası.

        Diyebiliriz ki tüm dünyanın bir başarı modeli olarak üzerinde konuştuğu Finlandiya modeli, Türkiye'de uygulanan modelin tam zıddı.

        Finlandiya'nın küçük bir ülke olduğunu söyleyip bunu her ülkenin uygulayamayacağını söyleyenler de haksız; çünkü unutmayın ki Çin bile bu modeli alıp uygulamaya ve geliştirmeye başladı.

        BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİ:

        Finlandiya'da olduğu gibi başarılı bir eğitim modeli oluşturmak, ancak bunun temelinde çok kuvvetli bir dünya görüşü olmasıyla mümkün olabiliyor. 20'nci yüzyılın başlarında Finlandiya geri, yoksul bir ülkeydi. Çok elverişsiz doğa koşullarına sahipti.

        Ülke tüm yoksulluklarına, imkânsızlıklara ve elverişsiz koşullarına rağmen bir avuç aydının önderliğinde askerlerden din adamlarına, profesörlerden öğretmenlerine, doktorlardan işadamlarına kadar her meslekten insanın omuz omuza bir dayanışma sergileyerek tüm insanlığa örnek olacak bir yaşam biçimi ve model oluşturdular.

        Amaç hem hayatı yaşamada hem sosyal ilişkilerde ve eğitimde mükemmeli oluşturmaktı. Mükemmelin tanımı tabii ki çok zor, ama Finlandiya eğitim modelinin bugün dünyada mükemmele yakın olduğu konusunda herkes hemfikir.

        O ülkeyi motive eden dünya görüşünün nasıl bir şey olduğu ve elitlerin halkla el ele yeni modeli nasıl paylaşarak oluşturdukları Grigoriy Petrov tarafından yazılmış olan "Beyaz Zambaklar Ülkesinde" adlı kitapta anlatıldı.

        ATATÜRK'ÜN SEÇTİĞİ KİTAP:

        Şimdi gelelim beni şaşırtan ve Atatürk'ün ne kadar büyük bir devlet adamı, bir deha olduğunu bana tekrardan hatırlatan gelişmeye. Bu "Beyaz Zambaklar Ülkesinde" adlı kitap, Atatürk döneminde ilk kez çevrilmiş ve Atatürk onun askeri okulların müfredatına konulmasını istemiş. Kitap o dönemde Kuran-ı Kerim'den sonra en çok okunan kitap olmuş.

        KEMALİST BUNU YAPMAZDI:

        Atatürk anlayacağınız o dönemde elitlerin, aydınların halkın içinde halkla omuz omuza, el ele ülke için bir mükemmellik modeli oluşturmalarını istiyordu. Finlandiya'da yaşanan mucizeyi bizim de tekrarlayabileceğimizi düşünüyordu. O modelin temelindeki eşitlik, fırsat eşitliği, hep birlikte paylaşarak büyüme ve gelişme de Atatürk'ün kafasındaydı. Onun bu kitabın askeri okullarda okunmasını istemesi çok önemlidir. Onun askerin toplum içindeki yerine bakışının, onu eleştirenlerin bize sunduğundan çok daha farklı olduğunun bir göstergesidir bu.

        ATATÜRK ÖLDÜKTEN SONRA:

        Atatürk öldükten sonra Kemalizm başladı, Milli Şef dönemi geldi ve o aynı kitabın anlattıklarının yanlış ellerde nasıl kötüye kullanılabileceği de görüldü. Askerler kitabı, elitlerin halkın üzerine çıkarak, zorla da olsa ona iyiyi, doğruyu göstermesi olarak yorumladılar. Atatürk'ün arzuladığı yorumdan çıkıldı.

        DARBE ANKETİNDEN ÇIKAN KİTAP:

        1960 darbesi yapıldıktan birkaç ay sonra Cumhuriyet Gazetesi darbeye katılan subaylarla bir anket yaptı. Ankette, "Okuduğunuz hangi kitap sizi en çok etkiledi?" diye de soruluyordu. Darbede yer alan subayların çoğu "Beyaz Zambaklar Ülkesinde" cevabını verdiler.

        Bugün de ben bu kitabı, darbelerden kurtulan demokratik bir ülkede aydınların halkla işbirliği yaparak nasıl bir güzel demokratik eğitim modelinin kurulabileceğinin kitabı olarak okuyorsam, aynı kitabın içinden darbe duyguları çıkarmak için de okunduğuna eminim. Ben Atatürk'ün istediği yorumu yapıyorum, onlar ise Kemalist.

        Kitap hâlâ satılıyor; alın okuyun, hangi yorum daha doğru siz karar verin. Eğer eğitim reformu yapılacaksa Finlandiya modeli iyi incelenmeden yapılacak her değişiklik bizi yanlış yapmaya itecektir.

        Diğer Yazılar