Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dün adı bende saklı bir akademisyenden çok ilginç bir mektup aldım. Mektup FETÖ bağlantıları iddiasıyla 15 Temmuz sonrası kapatılan üniversiteler ile akademisyenleri kapsıyordu. Okurum diyor ki: “FETÖ bağlantıları sebebiyle 15 üniversite kapatıldı. Böylece 15 Temmuz 2016 itibarıyla bu üniversitelerde görev yapan öğretim elemanları boşta kaldılar. Bunlardan bazıları hakkında adli soruşturmalar bulunmaktadır. Fakat bu öğretim üyeleri/elemanları YÖK mevzuatına tabi oldukları halde, bunlar hakkında YÖK herhangi bir disiplin veya ceza soruşturması başlatmadı. Oysa aynı konuda adli soruşturma başlatılması, suç tarihinden sonra üniversiteden ayrılma, yer değiştirme vs. gibi konular YÖK mevzuatına göre soruşturma yapılmasına ve ceza verilmesine engel değildir!”

        Özetle okurum, YÖK’ü suçlayarak işini doğru yapmadığını ve savsakladığını söylüyor.

        Bir kere yanlış da olsa böyle bir konuya dikkat çekmeme vesile olduğu için o adı bende saklı okuruma teşekkür ediyorum. Çünkü mesele gerçekten de mühim. Kritik! Evet, gerçekten de FETÖ bağlantılı olduğu gerekçesiyle açığa alınan ya da soruşturmaya tabi tutulan akademisyenlerle ilgili YÖK disiplin cezası yönetmeliğini uygulamıyor! Daha doğrusu uy-gu-la-ya-mı-yor! Haaa... Çok önemli bir ayrıntı daha. YÖK sadece FETÖ veya diğer yasa dışı örgüt konularında değil, hiçbir konuda ama hiçbir konuda bir şey yapamıyor! Mesela “intihal” konusunda. Yani bilgi hırsızlığında. -Ki akademide en önemli suçtur intihal- Bu konuda bile disiplin mekanizmasını devreye sokamıyor. Ve hatta cinsel taciz, yolsuzluk veya darp!

        Peki YÖK neden böyle eli kolu bağlı oturuyor? Çünkü Anayasa Mahkemesi, yaklaşık 2 yıl evvel CHP’nin başvurusu üzerine YÖK’ün o yetkisini iptal etmiş. Demiş ki: “2547 sayılı YÖK Kanunu’ndaki disiplin cezalarının yönetmelikle bu şekilde belirlenmesi mümkün değil. Size 9 ay süre veriyoruz. Bu yönetmeliği lütfen düzenleyin!”

        AYM’nin bu uyarısı üzerine YÖK çok hassas bir çalışma yapmış ve yeni düzenlemeyi de hükümete sunmuş. Hükümet de kanunlaşması için Meclis’e götürmüş, ama götürüş o götürüş. Üzerinden 8 ay geçmesine rağmen hâlâ bir sonuç yok! Olmadığı için de işte YÖK yetkililerinin elinden hiçbir şey gelmiyor. Ancak bu detayı bilmeyenler de FETÖ konusunda YÖK’ün pasif durduğunu düşünüyor. Sadece düşünmüyor, kâh gazete köşelerinden, kâh sosyal medya üzerinden YÖK’ü sağlı sollu yumrukluyor.

        Bazıları kasten yapıyor... Bazıları bilmeyerek... Ama sonuçta YÖK’e öyle böyle bir haksızlık yapılıyor. (Belki bugün ben de o haksızlığa imza atanlardan biri olacaktım. Çok şükür ki İlahi bir tesadüf beni bundan alıkoydu!)

        Sadede gelirsek... Aslında okurumun kapatılan FETÖ üniversitelerinde çalışan FETÖ’cülerle ilgili tespiti doğru. Sadece bilgisi eksik! YÖK’ün elinde bir yetki olmadığı için, yani herhangi bir disiplin ve ceza soruşturması yapamadığı için adil olmayan bir durum var ortada ve bunu düzeltecek olan da TBMM! Bir an evvel YÖK Kanunu’ndaki disiplin cezaları yönetmeliği görüşülmeli ve sonuca bağlanmalı. Aksi halde FETÖ ile bağlantısı tespit edilen akademisyenler, hayatlarına kaldıkları yerden devam edebilecekler. Unvanları ellerinden alınmadığı için özel bir klinik açıp doktorluk yapacaklar, avukatlık yapacaklar, hatta başka özel üniversitede öğretim üyesi bile olabilecekler.

        Peki olur mu böyle bir şey! Yani uluslararası hain bir örgüte hizmet ettiği ayan beyan ortada olan ve hatta o akademik unvana nasıl sahip olduğu dahi tartışmalı birinin hayata kaldığı yerden devam etmesi uygun mu?

        TARIK AKAN’IN ARDINDAN...

        Sevmeyebilirsiniz... Sanatını beğenmeyebilirsiniz... Oyunculuk yeteneği dahil her şeyini eleştirebilirsiniz... Yani hayata bakışını, siyaseten durduğu yeri falan.

        Ama... Küfretmek niye?

        “Ohh iyi ki öldü!” demeler niye?

        “Git şimdi öteki dünyada hesap ver!” diyerek yüce Yaradan adına posta koymalar niye?

        Dün acayip kötü yaptı beni Tarık Akan’ın ölüm haberinin ardından yazılıp çizilenler.

        Biz niye böyle olduk, ne ara bu hale büründük bilmiyorum ama gerçekten çok üzüldüm. İnanamadım. Ve toplumun hafızasında iz bırakmış, sinemaya büyük emekler vermiş bir sanatçının vefatında bile bir bütünlük sağlayamayan bu topluma, “ölenin arkasından kötü konuşmamamız” gerektiğinin bu toprakların geleneği olduğunun anlatılması lazım!

        Diğer Yazılar