Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Olaylar çok baş döndürücü bir hızla gelişiyor. Her şeyi anlamlandırabilmek kolay değil. Ne yeterince üzülebilecek, yas tutacak ne de sağlıklı şekilde düşünebilecek imkânı bulabiliyoruz. Bulsak bile ortak duygular, kaygılar, çözümler üretebilme yetimizi yitirmiş olmanın kâbusu üzerimize çöküyor. Siyaset alanının nobranlığı ve tefessüh etmiş haliyle birlikte.

        Genel tabloya baktığımızda ortaya çıkan bariz iki gerçeklik var.

        Birincisi, ülkenin yöneticilerinin kâh donanımsızlık, kâh ideolojik tutum, kâh ihtiras nedeniyle verdikleri kararların, yaptıkları işlerin kabarık faturasının ülkenin önüne gelmesi. Bu faturanın takdiminde illa komplo filan aramaya da gerek yok. Bunca hata, bunca inat belayı zaten davet ederdi.

        İkincisi, Türkiye toplumunun geleceğinin birbirinden farklı unsurlar tarafından rehin alınması. Medyascope’ta yayınlanan mülakatında Dr. Behlül Özkan, IŞİD’in Türkiye’yi rehin aldığını savunuyordu.

        İdeolojik olarak bu gaddar örgüte cephe açılamayınca, kafası allak bullak edilmiş bazı toplumsal katmanların örgüte sempati duymaları engellenemiyordu. IŞİD’in niteliği, projesi, vahşeti ya geçiştiriliyor ya da önemsenmiyordu. Atatürk Havalimanı saldırısının ardından örgütün Türkiye’ye karşı açtığı savaş alenileşti.

        Türkiye artık örgütün esas oyun alanlarından birisi. Bugüne dek gerçekleştirdiği eylemler, bundan sonra da insanların canını çok acıtacak hunharlıkları yapabilme kapasitesine sahip olduğunu gösteriyor. Belli ki Türkiye’nin istihbarat örgütleri uyarı yaptığında bile eylemin engellenmesi kolay olmuyor. Bundan önceki IŞİD eylemlerinde neredeyse adım adım izlenen teröristlerin eylemlerini gerçekleştirebilmeleri, farklı kademelerde kendini gösteren lakaytlığın bir sonucu olsa gerek.

        Üstelik bazı toplumsal katmanlardaki ideolojik kalıplar, dünyaya bakış açısı, İslam toplumlarının bugünün dünyasını konumlandırışı, IŞİD ve benzer örgütlerinkinden çok da uzak değil. Dolayısıyla, eylemcilerin ülkenin pek çok kentinde, mahallelerinde su içindeki balık kadar rahat hissetmeleri şaşırtıcı sayılmaz.

        Suriye’deki fiyaskonun sorumluları bir yandan müttefiklerin zorlamasıyla IŞİD’e karşı savaşa dahil olmayı seçtiler. Diğer yandansa, azdırdıkları ideolojik radikalleşmeyi kontrol edemeyecekleri bir noktaya ülkeyi getirdiler ve rehin ettiler.

        Bunların ötesinde içerideki siyasal gerçekler de koca ülkenin geleceğinin rehin alınmasına katkıda bulunuyor. Bunların en başında, iktidar partisi tabanının kahir ekseriyetinin olup biteni nesnel süzgeçten geçirerek değerlendirme imkânına veya niyetine sahip olmaması.

        Bu ortamda dün ak denene bugün kara dendiğinde destek aynen sürüyor.

        Radikal siyaset değişiklikleri tartışılamıyor, analiz edilemiyor. Ülke, seçmen kitlesinin yaklaşık üçte birini temsil edenlerin baskın çıkmasıyla kilitlenmiş halde. Ülkenin iyi yetişmiş kesimleri ise teslim olmak zorunda bırakıldıkları hoyratlık karşısında ya mücadele edecek enerjiye sahip değiller ya da siyasi bir kanal bulamadıkları için kendi aczlerine lanet edip küsüyorlar.

        IŞİD’in Türkiye’ye savaş açması ve bunu gayet etkili şekilde sürdürebileceğini göstermesi, bu kısır döngülerin kırılmasına yol açabilir mi? Türkiye yeniden bir toplum olmaya doğru yönelebilir mi?

        Yoksa kendi takıntılarına mahkûm, gerçeküstü hayalleri ve her türden ideolojik saplantılarıyla rehin kalmayı sürdürür mü? İnşallah Atatürk Havalimanı’nda kurban edilenler bir uyanışa vesile olur.

        Diğer Yazılar