Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        -PARİS -

        Serbestpiyasa, görünmez el, hür girişim, sermaye, üretim, kâr, tüketim...

        Ya da...

        Sermaye birikimi, ücret, artı-değer, yabancılaşma...

        Kapitalizmi bu zıt açılardan anlatmak, açıklamak istiyor olabilirsiniz. Ama bazen kendini yormaya gerek yok; o da kendini anlatıyor:

        Hafta içinde, “Zenginler Zirvesi Davos” züğürtlerin çenesine de şöyle vurmuştu. Kısa süre önce çok sayıda akademisyenin hazırladığı “Gelir ve servet eşitsizliğinde uçurum” raporunun ardından bir yenisi geldi:

        İngiliz istatistik kuruluşu Oxfam, “Dünyada gelir artışının yüzde 82’sini dünya nüfusunun en zengin yüzde 1’inin kaptığını, yüzde 99 nüfusa yüzde 18 pay kaldığını” açıkladı.

        yüzde 99 içinde de tam 3 milyar 700 milyon insan, çoluk çocuk, aç biilaç, zerre pay almıyordu aslında.

        Dünya bir yandan “2 günde 1 yeni milyarder” üretiyor, bir yandan da milyonlarca yoksulun yoksulluğuna, açlığına nanik yapıyordu.

        GELİRİN YARISI YÜZDE 10’A

        O açların belki de var olmayan sofrasına bir dilim ekmek, bulamadığı tedavi için belki bir milim kaynak sağlayacak vergilerden, yoksul ülkelerde 170 milyar dolar kadar miktar da kaçıp gidiyordu.

        Rapordan, esasen “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” ve dayanışmanın “örnek cumhuriyet”i ve hâlâ sosyal devlet sayılan Fransa’ya da şu pay düşmüştü:

        Fransızların yüzde 10’u tüm gelirin yarısını yutuyor, en yoksul yüzde 50 nüfusa yüzde 5 kalıyordu!

        sıra, Fransa Cumhurbaşkanı Macron da önce Elysee Sarayı’nda topladığı Fransız ve yabancı büyük sermaye gruplarıyla, sonra Davos’ta, “Fransa geri döndü... Fransa’yı seçin” kampanyası yürütüyordu.

        Yatırım, istihdam, daha az işsizlik için. Rekabet gücü (ve işçi gücü) açısından “sermaye çevreleri” hâlâ çok cazip bulmasa da, “Brexit” yüzünden çok sayıda İngiliz şirketi (aynı vatandaşları gibi) “Fransız” olmak üzere kuyruğa girmişti. Oysa, daha önce akış tersineydi; vergiden kaçmak isteyen Fransızlar “İngiliz” oluyordu!

        KAPİTALİZMİN ‘TATLI’ VERSİYONU

        Fakat hikâyenin acı kısımları bir yana, “en tatlı” kısmı hemen bunların ardından geldi.

        Evsizler ve açlar olmasa bile; yoksullar, dar gelirliler, mütevazı ama iştahlı olanlar “ucuz Nutella” kapabilmek için birbirlerini yediler.

        Ülkenin ürettiği gelirin yarısını en zengin yüzde 10’a kaptıran misal yüzde 70 nüfus, bir market zincirinde yüzde 70 indirilmiş Nutella kutularını kapabilmek için yüzde 100 performansla birbirine, satıcılara girişiyor; parçalanan camlardan kan içinde kalanlar, yumruk yiyenler, bir ötekini ekmeğine sürenler bize kapitalizmin “tatlı, çikolata renkli” bir versiyonunu sunuyordu.

        “Yabancılaşma” mı? Bilemiyorum. Birçok ülkede “sağlık açısından tartışmalı” hale gelmiş fındık-kakao alaşımını bulan da Piemonteli bir şekerci, Pietro Ferrero idi. Yıkılmış, kakao ve çikolata bulamayan İtalyan toplumuna, muhtemelen önce, sağ kalabilmiş, faşizme kapılmış veya faşizmden nasibini almış Torinolu işçi ailelerine bir tatlı teselli.

        “Kahverengi gömlekliler” yerine “kapverengi lezzet!”

        Nutella’nın firması Ferrero, Fransa’da Intermarche marketlerinin indirimiyle ortaya çıkan “ayaklanma ve savaş” manzarasını tasvip etmediğini, ürünlerini biraz rezil eden bu indirimi kendilerinin yapmadığını açıklamak zorunda kaldı. Olsun, gelirden pek pay alamayanlar, Nutella indiriminden pay alabilmek için bu savaşa gönüllü yazılmışlardı!

        KÜÇÜK NUTELLA NEREDEYDİ?

        İki yıl kadar önce Fransa’da bir mahkeme “Nutella” kararı vermek zorunda kalmıştı: Kızlarına Nutella adını veren bir anne babaya karşı, bu adı yasaklama kararı. Küçük Nutella ve ailesi indirimde neredeydi acaba? “Piyasanın görünmez eli” olup bir kutu daha fazla kapmaya çalışanlar arasında mı?

        Diğer Yazılar