Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Etmeyin.

        Bunca düşmanlıkların, bunca nefretin, bunca hiddet ve şiddetin kol gezmesine rağmen…

        Bu toprakların önemli bir dokusu da tevekkül.

        Sabırla, elbet inançla, bazen umutla, çokça çaresizlikle, işyerinden askeriyeye, eğitimden korkuya endişeye, aileden aşirete, cemaatten cemiyete, başta kadınların kabullendiği, mahkum edildiği boyun eğmişlikle, itaat kültürüyle örülü, bazen de sağduyuyla beslenen tevekkül.

        Belki zaman, yeni kuşaklar, bu topraklara nüfuz etmiş, bir ananın yüzündeki tüm derin hatlara kazınmış kadim tevekkülü de aşındırıyordur, bilmiyorum.

        İyi midir, kötü müdür, bilmiyorum.

        Ama aynı zamanda hayret verici, sarsıcı bir tevekkül bu.

        Gücünü güçsüzlükten de alıyor…

        Sabrını çaresizlikten de…

        Sarsıcı ifadesini ise bazen tutunacak son bir dal aramaktan.

        Hayatla ölümün bu kadar iç içe olmasıyla ama küçücük umutların koskoca bir hayat sayılmasıyla da besleniyor.

        ***

        Zorlama emirler sonucu kışlada ölmüş oğlunun tabutunu memlekette beklerken, “Cenazesini sağ salim uçakla getiriyorlar” diye sevinebilen bir baba olmak kolay mı?

        Tonlarca su basmışken madeni, “Oğlum yüzme de bilmezdi; ne yaptı acaba orada” diye içi titreyen bir ana olmak kolay mı?

        İnatla, sabırla; gözaltında yok edilmiş evladından bir kemik bulunsun, ona bir mezar açabilsin diye 100 yaşında bile ayakta kalmak, son nefesini verirken evladın adını sayıklamak kolay mı?

        13 yaşında yok edilmiş evladın kemikleri bir kuyuda bulunsun da öyle öleyim, onun yanına gömüleyim diye duacı olmak kolay mı?

        Paramparça olmuş gencecik askerler arasında, 6 kilometre çapında bir arazide kendi çocuğundan bir doku bulunsun, teşhis edilebilsin, kabirler karışmasın diye çırpınmak kolay mı?

        Evladın küçükken düşüp yaralandığında seni çok üzen o yüzündeki yaraya, büyüyüp de bir asansörle 32’inci kattan yere çakıldığında, cesedi teşhis edebilmek için sarılmak, o yaraya şükretmek kolay mı?

        Maden işçilerinden, tarım işçisi kadınlara… Yan yana sıralanmış tabutlara bakıp bakıp “iyi bilirdik” denince hep bir ağızdan, teselli bulmak kolay mı?

        ***

        Yakın zamanda “şehit edilmiş” bir askerin, bulutlara yakın bir köydeki annesinin “tevekkülü”nü aktaracağım.

        Bir daha şaşıralım, biraz daha sarsılalım diye; bu sabrın, bu şükrün, bu kadim, derin tevekkülün dahi kıymetini bilmeyenler biraz utanabilsin diye!

        Sıvasız bir hanede, belki ziyaretçilerini bile ağırlayamayan bir evde, hem de hanesinin “saray” ile karşılaştırılmasına dahi çok üzülen, sarayın saraylığını çok makul görüp “hiç orayla bura bir olur mu; beni konu komşuya rezil ettiler” diye kahrolan bir anne.

        “Allah razı olsun, cenazemizi sağ salim teslim ettiler” diyen bir anne; aynen yukarıda andığım baba gibi.

        Tesellisini, “Çok güzel bir mezar yapacaklar oğluma” diye ifade eden…

        “Şehit cenazesi gelecek, komutanlar, büyükler gelecek” diye yoluna mıcır dökülen bir köyde, “Hiç olmazsa sayemizde yol yapıldı” diye şükredebilen bir anne.

        Biraz da o sapa köye gitmemek, bu zahmetlere girmemek için “şehidimizi şehitliğe gömelim” diye ısrar edenlerin çabucak unutuverdiği annelerden bir anne.

        İlk mektebi orada 6-7 kilometre yolu yürüyerek bitirmiş oğlu kurtulsun diye küçük yaşta asker okuluna teslim edip cenazesini teslim almış, yanı başındaki aile mezarında kollarına sarmış bir anne.

        ***

        Bir büyük iddiası “inançlı, muhafazakâr” hayat üzerine olan bir iktidarın en azından vicdanlı mensupları, bu “tevekküle ihanet” edilen her an hiç mi acı çekmiyor?

        Çok merak ediyorum…

        Arsız, yüzsüz Havuz muhterislerine sahip çıkarken, çıkmak zorunda kalırken…

        Kendilerini de oralara getirmiş, yüceltmiş, büyütmüş bu “sosyal tevekkül”ün, “Tevekkül ülkesi”nin peş peşe dizilmiş tabutlarından, her köşedeki ağıtlarından, “evladının cenazesinin sağ salim teslim edilmesi”ne dahi şükreden analarından, babalarından hiç mi utanmıyorlar?

        Muhafazakârlık; bir yandan ihtirasla kâr istifleyip bir yandan da bu tevekkülü peşin kâr saymak mıdır?

        Değildir deyin de buna şükredelim!

        Not: Genç ölüm, çocuk çocuk ölüm, evladın kaybı… acıların en acısı. Habertürk Bilgi İşlem Servisi’nden Serdar Özbayrak 25 yaşında, Ankara Gece Sorumlusu Merdan Kaçar’ın kızı Ezgi Elif ise 11 yaşında hayatlarını kaybetti. Hayatlarından kocaman bir parçayı, o canlarını kaybeden tüm yakınlarına, sevenlerine, sevdiklerine başsağlığı dilerim.

        Diğer Yazılar