Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Başbakan her yeni güne şu sözüyle başlasa, belki, ne bileyim işte…

        “Devlet şefkat ve merhametini yitirirse tiranlaşır, zorbalaşır!”

        ***

        Bunu söylesin sık sık; ama “Bizim devlet şefkatlidir” demesin hemen.

        Yok öyle şey!

        ***

        Esasında “devlet şefkati” diye bir şey yoktur.

        Ama orada “ideolojik” olarak ayrılırız zaten.

        O kendi fikir dünyası çerçevesinde “devletin şefkati” olabileceğine inanabilir ve o vakit vatandaş da, o inançtan o şefkati bekler.

        Somut olsun istiyorlarsa, kendileri şefkatli olmayı denerler.

        Kendi çocukları var.

        Torun da.

        “Şefkat” çok yabancı değil yani.

        O vakit, şöyle düşünecekler:

        Bunlar da başkalarının çocukları. Bunlar da çocuk. Bunlar da insan!

        ***

        Misal, kendi çocukları, başka çocuklar hırpalandığında hiç mi çelişki yaşamıyor?

        Ne bileyim, bir taraftan kimi çocuğun kasalarını kollamak için yeni bir devlet-emniyet-yargı yapısı kurulurken, başka çocukların kafasına, ruhuna, hayatına inen darbelerde, hiç mi acımıyor içleri?

        Acır sanki!

        Öyleyse, artık ne diyeyim, babalarına söylesinler!

        “Şefkat ve merhamet” esirgemesin, başta Başbakan babaları.

        Çünkü “Tiranlaşır, zorbalaşır” şeyler var Danimarka Krallığı’nda!

        Çünkü “Devlet şefkatini yitirirse…” diyen, “Bizim devlet şefkatlidir” diyen Başbakan babaları, aynı esnada “Makama saygısızlığın gereği yapılır” da diyor.

        16 yaşında çocuk için diyor.

        Bunu ilk o demedi.

        “Haddini bilsin” diyen kim varsa, öyle düşündü, öyle eyledi.

        Cumhurbaşkanı’ndan komutanlara kadar.

        Şefkatli Devlet’in vurduğu, kafasına sıktığı, sopalarla öldürdüğü, asit kuyularına attığı çocukların davaları peş peşe geliyor.

        Şefkatli Devlet’in kışlalarında kendi kafasına sıkmış askerlerden bir ölü ordu var ve İsmail Kadare’nin kitabının adını ödünç alıp çoğul yaparsak, Ölü Ordunun (haddini bil diyen) Generalleri!

        ***

        “Çocuğun yaşını büyüterek astıran devlet”i, “darbe, faşizm, despotluk” diye lanetlemişsek…

        Herhalde Başbakan, Cumhurbaşkanı da en azından bir ara, mesela referandum öncesinde öyle yapmıştı…

        Çocukları 12 yaşında vuran, 13’ünde kuyuya atan, 14’ünde gazlayan, 15’inde meydanlarda yuhalatan, 16’sında okulundan alan… 19’unda sopalarla döven bir devlete de “baştan aşağı şefkat ve merhamet… tepeden tırnağa adalet… safi demokratik hukuk devleti” demeyeceğiz herhalde!

        ***

        Başbakan her yeni güne, misal ayna karşısında tıraş olurken “… yitirirse tiranlaşır, zorbalaşır” diye başlarsa…

        Bir umut işte!

        Bir umut işte!

        İlk yazı öyle bitti, bu da umutla başladı.

        Burada birkaç kez Şırnak’tan bir “askeri dava”yı yazdım.

        Hakarete uğrayan bir astsubay komutandan şikayetçi olmaya kalkmış, olayla ilgili tutanak tutturmuş, 10 astsubay ve uzman çavuş da tanık olarak imzalamıştı.

        O astsubay, Fetih Kuzu hakkında “isyan”, hepsi hakkında da “evrakta sahtecilik vs.” suçlamasıyla dava açılmış, Kuzu ve bir kişi daha açığa alınmıştı.

        En ufak cezada 11’i de ordudan atılacaktı.

        Avukatlığını Erkan Akkuş’un üstlendiği Kuzu ve diğer 10 asker, ezilen, sıkışan, çaresizlikten bunalan, “devletin merhamet ve şefkati” yerine baskı, hakaret ve şiddetine maruz kalan binlerce askere de umut verecek şekilde, bu ağır suçlamalardan önceki gün beraat etti askeri mahkemede.

        Suçlayan komutan buradaki yazılara atıf yaptı.

        Kuzu savunmasında “Hakkımı aradığım için deliller uydurulup sanık olduğumu düşünüyorum” dedi.

        11 askerin beraatından geriye “Haklıysan, haksızlığa uğramışsan, hakkını aramanın içtihadı” da kaldı.

        Keşke düşmeden önce de görebilseydin Öyle durup dururken cinnet geçirdi!

        Diğer Yazılar