Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu devlet, bu askeriye, bu millet, siz, biz, hepimiz gerçekten bir şey anlıyor muyuz bu vakalardan?

        Yani “Şehit sayısından fazla asker intiharı” diye söylenen, yazılan, Dipsiz Kuyu’da da durmadan dile gelen “mesele”nin esasında ne olduğuna dair merakımız var mı…

        Yoksa “Cinnet geçiren asker iki arkadaşını öldürüp intihar etti” denince, “cinnet geçiren bir asker”den başka bir şey görmüyor muyuz?

        ***

        Zaten “haberler” de önce falsolu geliyor.

        “Sırp taraftarlar kavga edip birbirini öldürdü” denmişti ya…

        Bu haber de önce, “Sınırda Suriye tarafından ateş açıldı, 3 asker şehit oldu” diye koştu.

        Zaten bunu kolay anlıyoruz; böyle şeylere hazır, ezberde, bagajda standart infiallerimiz mevcut.

        Fakat şu “cinnet” vakaları kafamızı karıştırıyor.

        Sahi askerler neden cinnet geçirir, neden intihar eder?

        Sahi polisler neden cinnet geçirir, neden intihar eder?

        Neden bazen arkadaşlarını, bazen eşlerini, çocuklarını da vururlar?

        Öyle ya…

        Asker Millet ile Polis Devleti iken hem de, bu demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti tadındaki cumhuriyet; neden cenneti yaşamak varken cinneti seçerler?

        ***

        Burada yıllardan beri “cinnet değil, organize bir şeyler”e dair yazılar okudunuz, belki okumadınız.

        Bunları yaşayanlar ve ölenlerin yakınları paylaştı; başkaları belki anlamadı, ilgilenmedi yahut bana öfkelendi.

        Ama (abartmıyorum) binlerce mecburi ve profesyonel askerin de tanıklıklarıyla, acılarıyla, kırılmış haysiyetlerinin çığlığıyla, paramparça olmuş, dağılmış ve alınmış hayatların feryatlarıyla yazıldı o yazılar.

        Genelkurmay, iyi yaptı, hemen açıklama yaptı, “Terör saldırısı değil” diye. Ama “cinnet” olduğunu nereden biliyor.

        Yani “cinnetin öyle sebepsiz, durduk yerde” olabildiğine nasıl kanaat ve emir ve komuta getiriyor?

        ***

        Bakın, daha 2 Kasım’da burada bir “askeri vaka” yazdım.

        Şırnak’ta bir komutan, Astsubay Fetih Kuzu’ya hakaret etmiş, o da tutanak hazırlayıp tanıklara (sonradan) imzalatmış, hakaret altında kalmayıp şikâyet girişiminde bulunmuştu.

        Öyle ya, kağıt üstünde Askeri Ceza Kanunu, “Astını itip kakan, döven, eza veren, sıhhatini bozacak hallerde bulunan, angarya yükleyen, başkasının kötü muamelesine müsaade eden amire 2 yıla kadar; şikayeti saklayan veya tehditle geri aldırana 5 seneye kadar hapis” öngörüyordu.

        Fakat şöyle oldu…

        Artık “eza… kötü muamele… amir… şikâyet… saklamak… tehdit” gibi kelimeleri siz yerli yerine koyun:

        Hakarete maruz kalan şikâyetçi, “isyana tahrik, üste hakaret, evrakta sahtecilik” sanığı oldu önce.

        “Tanık ve imzacı” 6 astsubay, 5 Jandarma uzman çavuş da, “evrakta sahtecilik” sanığı.

        Bakın önceki gün ne oldu:

        Daha mahkemesi bitmemiş Astsubay Kuzu, Jandarma Genel Komutanlığı onayı ile “açığa” alındı!

        Yetmedi; ardından “tanık” astsubaylar da açığa alındı!

        Yetmedi; hakkında hakaret iddiası için soruşturma emri dahi verilmemiş komutan ise tam o esnada “Üstün Hizmet Ödülü”ne aday gösterildi; belki başka “hizmetler”den, ama öyle güzel denk geldi işte!

        ***

        Bir başka “Suriye sınırı” vakasında; Reyhanlı’da komutanın tokatladığı, hakaret ettiği askerleri de yazmıştım.

        “Kimse konuşamıyor burada korkudan. Kimse” diye bildirmişti alttakiler.

        Bu yazıyı gazete için yazdıktan çok sonra, Van’da Özel Harekat Taburu’ndan Uzman Çavuş Murat Çığşar intihar etti; belki hakikaten 7 ay önce yaptığı evliliğinde sorunları vardı, iddia edildiği gibi. Belki her şey üzerine yürüdü. 22 yaşında, kendini vuran bir asker daha!

        Sınırdaki son vaka da belki safi “cinnet”tir; öyle sebepsiz.

        Lakin çok sayıda intihar, üstlerin astları ve astların da öteki astları ezmesi yüzünden.

        İntihar dışında, “eğitim zayiatı, kaza kurşunu” denen ve aileleri örgütlenmeye kadar götüren kuşkulu ölümler var.

        Bu kuşkular bazen, vurulan askerlerin etnik, mezhepsel kimliklerine de bağlanıyor!

        Ama genelde, zaten organize baskı sisteminin çarklarında parçalanan insanlar onlar;

        Sözde “askeri vesayet karşıtı” iktidar, bu organize baskıyı şiddetlendiren Disiplin Kanunu çıkardı, “Askeri esaret sistemi” sağlamlaşsın diye.

        On binlerce ezilen, hırpalanan, aşağılanan askerin “cennet”i de bu, “cinnet”i de!

        ***

        Siz dilerseniz, haberlerin yüzde 99’unun lisanına münasip biçimde, sadece başlığı okumuş olun.

        Orada her şey çok net, çok sarih, çok sıradan zaten:

        Öyle durup dururken cinnet geçiriyor bu çocuklar!

        http://www.haberturk.com/yazarlar/umur-talu/1005398-keske-dusmeden-once-de-gorebilseydin

        Diğer Yazılar