Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İç Güvenlik Paketi” görüşmeleri güzel gidiyor.

        Sürekli olarak “Bonzai” maddesi üzerinde kavga çıkıyor anladığım kadarıyla.

        Bu bir uyuşturucu mudur yoksa Japon bitki sanatı mıdır, böyle bir karşıt görüş hali var.

        AKP Grubu’ndan konunun uzmanları, daha iyi anlatmak için yumruk sallıyor, tokmak vuruyor, itiyor kakıyor, paketliyor.

        Daha ne yapsın!

        Barış süreci”nde paket çıkmadan ancak bu kadar!

        Vur” dendiyse öldürmüyorlar ya!

        Böylece vatandaşların da, maddeleri dahi okumadan bir fikri olabiliyor:

        Meclis’te görüşme böyleyse, siz artık dışarıdaki görüşmeleri, buluşmaları, bulaşmaları rüyanızda canlandırın!

        ***

        Daldan dala atlıyorum.

        Çünkü demokrasi böyle bir şey.

        Aydın Doğan Ödülü” Orhan Pamuk’a verilmiş.

        Havuz Filozofları da haklı olarak hatırlatıyor:

        Daha dün siz hedef göstermemiş miydiniz, aynı Ahmet Kaya ve başkaları gibi, diye.

        Hakikaten öyle.

        Zaman çabuk geçiyor.

        Nitekim Havuz’un “Zaman”ında aldığı verdiği ödüller de ortada.

        Siz de değil miydiniz daha dün, “Paralel”den gazetecilik, yazarlık ödülleri; tespih ve bilumum avanta ile bedava uçak biletleri alanlar… Okulları, Cemaat’i, Hoca’yı övenler, ne istedilerse verenler, diye bir ses duyuyorum.

        Hepimizin böyle bir “zaman” sorunu var işte!

        ***

        Doğan deyince aklımıza hemen Nihat Doğan geliyor bu günlerde.

        Karıştırmayacaksınız:

        Galatasaray Lisesi ve Galatasaray Üniversitesi’nde Doğan salonları ve sınıfları var ama o Nihat Doğan değil!

        Nihat Doğan, Özgecan öldürüldüğünde “mini etek” tweet’leri atabilen “Survivor” elemanı.

        Galatasaray Kulübü bu yüzden Nihat Doğan’ın hem de oybirliğiyle ihracı yönünde karar aldı.

        Camiaların böyle vicdani, insani, demokratik tepkileri beni duygulandırıyor.

        12 yıl yatılı okuduğum canım lisemden ötürü, ben de o “camia”danım tabii; en azından eğitim kısmından.

        Haliyle aklıma “camia”daki rüyalar ile riyalar da geliyor, Doğan meselesinde.

        Misal, Susurluk elemanları kulüpte üye mi, diye merak ediyor insan rüyasında.

        Misal, neden “camia”da ikide bir “Evren Paşa” övgüsü yapılabiliyor ve bu hiç problem olmuyor?

        Öyle ya, kadınlara, genç kızlara tacizli, tecavüzlü işkenceler üzerine “Ne copu kardeşim. Elimizde taş gibi delikanlılar var” diyebilmiş bir “Paşa”dan söz ediyoruz!

        Diğer işkenceleri, idamları, infazları, Diyarbakır Cezaevi’ni umursamasanız da, Galatasaray mezunları Abdi İpekçi ile nedense hiç hatırlanmayan Ali İhsan Özgür gibi gazetecilerin de katliyle; cinayet, suikast ve katliamlarla döşenmiş bir darbe yolundan söz ediyoruz.

        Evren Paşa haliyle bir Gül Baba değil!

        Susurlukçular dersen, “kafasına sıkılmış gazeteciler, asit kuyularına atılmış çocuklar, 18 yıl sonra fışkıran minik kemikler” desem, hiç değilse sen bilir misin Melo?

        Öyle ya, neredeyse 400 haftadır, benim de kaç kuşak okulum olan “Batı’ya açılan pencere” Galatasaray Lisesi önünde “evrenpaşalar, devrenamirler” zamanlarında gözaltında yok edilmiş evlatlarını arayan anneler, kocalarını arayan kadınlar, babalarını arayan çocuklar, dedelerini arayan torunlar, sevdiklerinden bir kemik olsun, bir iz peşinde ömür tüketen insanlar var…

        Nihat Doğan’ı ne iyi edip de görebilen gözlerin onları pek görmemesinin sebebi, o pencerenin duruma göre buğulanması mı?

        Bir tarafta bir genç kızın vahşice öldürülmesinde “etekli sebep” arayabilen kesif vicdansızlık varsa, bir tarafta da bizatihi çocukları dahi öldürebilenlerin vicdansızlık ötesi kirli, kanlı parmak izleri yok mu?

        ***

        Esasen bu işlerin şakası yok.

        Şakayla başladığım için kendime de kızdım.

        Mesele, “ortak vicdan”ın oluşabilmesi.

        Mesele, vicdansızlıklarda ayrım yapmadan tepki, tavır koyabilmek.

        Mesele, Ali İsmail Korkmaz’ı tribünlerden anan yüceliğin, o “şeref” tribünlerindeki “Tanırım, iyi çocuktur” paşaların, uçuşan askeri ihalelerin, her devirde ihale arsızı Özhavuz kapitalistlerin varlığını da sorgulayabilmesi.

        Mesele, çocukları, genç kızları, kadınları, muhalifleri ezelden beri hep yok eden bir cehennemde zebani ayrımı yapılmaması.

        Mesele sadece demarke vaziyette ayağına gelen topu boş kaleye yuvarlamak değil…

        Vicdansızların ayağındaki, elindeki, hükmündeki topları, ezdikleri hakikat ve hakkaniyeti söke söke alabilmek.

        Mesele “rüyalar gerçek olsa” diye şakımak değil…

        Riya”dan utanabilmek, sıkılabilmek, kendinle de hesaplaşabilmek!

        Diğer Yazılar