Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir zamanlar “demokrasi tramvay mı” tartışması vardı.

        O vakit, tramvay da olsa, “devletin resmi-militer tercihi” dışında kimseyi herhangi bir şeye bindirmek istemeyenler için o laf çok önemli kanıttı; “karizmatik” belediye başkanının “niyeti”ni ortaya koyuyordu.

        Onlar içinse demokrasi zaten “tank”tı!

        Bir kısmımız içinse tankın tramvayı bile durdurması olacak şey değildi.

        Bakın o da bir ilkeydi tabii. İlkesi olmayan varsa, ona da ilke!

        ***

        Bugün, tramvay ne kelime, demokrasinin TIR sayıldığı yerdeyiz.

        Çok ilerliyo ama nasıl bir başarıysa, devamlı bir “araç”ta ve sürekli kazazedeyiz. Herkes, her şey araç, alet edevat.

        ***

        Barış, çözüm, komşular, halklar, İslam Alemi’nden AB elalemine tüm camialar, cemaatler, yargı, Meclis, azınlıklar, çoğunluklar…

        Milyonlarca insan, çocuk; vatandaşlar, mülteciler; siviller, üniformalılar; yazanlar, çizenler, çizilenler…

        Tabutlar, cenazeler, kayıplar, ayıplar.

        İktidar partisinin kendisi, kurucuları, başbakanlık bile yapmış kişiler de.

        ***

        Tramvay kifayetsiz kaldığı için isterse TIR olsun, TR yine de bu yükü, bu acıyı, bu nefreti, bunca gelgiti, bu kadar yarılmayı kolay kaldıramaz.

        Zaten TIR sürekli lastik patlattığı için bir ABD’ye bir Rusya’ya, bir ikisine koşuluyor; su kaynattığı için İsrail’e koşuluyor; balansı bozulduğu için S. Arabistan kollarından İran’a da koşuluyor.

        Tek sürücünün her şeye hakim olduğunu düşünüyor bazılarımız ama, direksiyon hakimiyeti başka şey, gaza frene basma tekeli bambaşka bir şey.

        Ne tramvay sadece elektriğe bağlamakla yürür…

        Ne TIR sadece gaza frene basmayla yürütülür.

        Bayramda, hani sevdiklerine, memleketine, dinlenmeye, tefekküre, dayanışmaya, muhakemeye, saygı ve sevgiye seyrettiği sanılanlar şimdiden 100 kişiyi yollara kurban verdi. Henüz dönüş bile olmadan.

        Demek ki, bir menzile niyet yetmiyor; bir de zihniyet, sükûnet, sühulet, sühunet gerekiyor.

        TR TIR’ında da aynı.

        Kaldı ki, tek başına sürücünün menzili milyonlarca insanın hayatı, hayatiyeti demek değil.

        Bir de menzil boyu durakların, istasyonların, tesislerin, elemanların, dostun düşmanın, yükün safranın sürekli değişmesini ekleyin.

        Hakikaten baş döndürücü bir durum!

        Başın dönünce neler olursa, öyle.

        ***

        Nasıl tarif edersek edelim, evet ama hiçbiri yetmez.

        TIR’ın “kullan at… doldur boşalt… yükle fırlat… bindir indir” sistemi, sadece şaşkınlıklardan, kazalardan, cezalardan, zikzaklardan, slalomlardan, yanlış park etmek, aşırı hız, sinyalsiz dönüş gibi arızalardan ibaret değil.

        Geriye baktığınızda…

        Yerde paramparça yatan katliam kurbanları, aceleyle bayrakğa sarılıp “şehit” olarak kutsanmış olsalar da en sevdiklerini kaybetmiş sıvasız haneler, çocuklar, kadınlar, sevgililer; yıkılmış kentler; kiminin cenazesi dahi haftalarca beklemiş siviller; hapisler, baskılar, sansürler…

        Geriye baktığınızda…

        Milyonlarca mülteci, milyonlarca düşmanlık, milyonlarca nefret, milyonlarca endişe.

        Geriye baktığınızda, kullanılıp atılmış, doldurulup boşaltılmış, yüklenip fırlatılmış, bindirilip indirilmiş partililer, arkadaşlar, gönül vermişler bile.

        Tek amaç uğruna, araçta herkes araçlaştırılmış neredeyse!

        ***

        Oysa bu kadim topraklar ne tanka sığabildi, ne tramvaya sığardı, ne de TIR’a gelir.

        İstediğiniz kadar gaza basın; hiçbir şey olmamış gibi istediğiniz kadar frene abanın.

        Bugün öyle de böyle de yürüdüğünü sandığınız ne varsa, kendi acısını, yükünü, hoyratlıkları, yalanı dolanı tarihe yazar; satır aralarına kadar.

        Şimdi bunlar misal Toni-Coni Blair’e söylenmiş olsa, Irak işgaline dair tüm kararlarının nasıl yalanla bezendiği bugün resmi raporla ortaya çıkmış biri olarak, hemen anlayacak.

        Burada henüz pek anlaşılmıyor:

        Tarihe istediğiniz gibi yazıp çizebilir, yazıp bozabilirsiniz; lakin o tarih hep istediğiniz gibi okunmaz!

        O yüzden, TIR’ın sadece “Uluslararası Karayolu Nakliyesi”nin Fransızcasından kısaltma olmadığını, şoförün yükleyip boşaltıp gazladığı malum araç manasına gelmediğini…

        Aynı zamanda psikoloji-psikiyatrik “Traumatic Incident Reduction”ın da kısaltması olduğunu söylemeli:

        “Geçmişte yaşanmış acıların, hüzün, üzüntü dolu vakaların baskısını azaltmak.”

        Hiç olmazsa bir nebze bari!

        O helikopter neden uçtu?

        21 Aralık 2013’te “10550 kuyruk numaralı ölümcül buyruk” başlığıyla, Ankara’da düşen ve “bir binbaşı, bir üsteğmen, iki astsubaya (daha) mezar olan” askeri helikopter için yazıya şöyle başlamışım:

        O helikopter nasıl düştü, demiyorum; neden uçtu?

        Bu soruyu yine soruyorum.

        Çünkü “hava koşulları” ise, neden? Çünkü “çoluk çocuk” neden?

        “Nasıl” da elbet önemli. Ancak neredeyse 3 yıl olacak, daha Ankara felaketinin raporu kesin değil! Bir sorun da şu: Kırım heyetleri genellikle, zaten uçuş emrini veren komutana bağlı!

        Fikr-i takip arşivinden:

        10550 kuyruk numaralı ölümcül buyruk!

        Diğer Yazılar