Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AŞAĞIDAKİ satırları daha önce bu köşede paylaştım, TSK mensuplarından birçok olumlu dönüş ve çok önemli katkılar da aldım.

        Sevgili dostlar, bu sabah, son 48 saat içinde yaşanan çok önemli iki gelişme sonrası daha açık ifadesiyle "12 Eylül generallerinin ifadeye çağrılması ve ilk defa bir orgeneral rütbeli askerin tutuklanmasından" sonra durumun ne kadar hassas olabileceğini de dikkate alarak ve yeni eklentiler yaparak mektubu yeniden paylaşmak istiyorum...

        Sevgili Türk Subayı,

        Türkiye çok ama çok zor bir döneme girdi. 1997 yılında başlayan operasyonlar zinciri ile kaba sığdırılmak istenen ülkemiz, 2001 finansal kriziyle prangaya vurulup tam istenen kıvama getirildi. Bu süreç 2001 -2007 arasında devam ederken, Türkiye Kandil operasyonuna kadar her anlamda köşeye sıkıştırıldı.

        2007-2011 arasında bu sıkışık düzenden kurtulan Türkiye, son dönemde "cihan devleti" olma yoluna girdi ve Batı cephesinden borçlanmak yerine periferisiyle iş geliştirme yolunda kendi ekonomisini bina etti. IMF'den kopuşla gelen finansal bağımsızlık her alana yansıdı ve savunmadan ekonomiye birçok dinamik gelişti.

        Bunları neden yazıyorum?

        Sevgili Türk subayı, füze kalkanıyla başlayan ve Libya operasyonuyla devam eden, Suriye'ye sıçrayıp, Türkiye'de sivil itaatsizlik kılıfında tezahür eden süreç Türkiye'nin yeniden kaba doldurulma denemesine kadar gidecek ve ilk ipuçları gelmeye başladı.

        Bu noktada TSK'nın daha açıkçası bir NATO ordusu olarak TSK'nın, Türkiye Cumhuriyeti adına çok sağlam durması gerekli ve zorunlu. Söylemek istediğim çok net; amaç ukala bir tavırla uyarmak değil, yazdıklarım sade bir vatandaş isteği ve görüşü.

        Bu noktada "bizden birileri olan subaylarımıza" tarihi bazı verileri de hatırlatmak istiyor ve diyorum ki; aktörler değişse de senaryolar hep aynı.

        Ekim 1875. Sadrazam Mahmud Nedim Paşa, Osmanlı'nın kurtuluş yolunda en önemli adımı olan faizde tenzilat kararını açıkladı. Yabancıların tuzağına düşmüş Osmanlı'nın o yıl bütçe toplamı 25 milyon, iç ve dış faiz ödemesi 30 milyon liraydı.

        Mart 1876. Osmanlı Devleti, borç ödemelerinin tamamını durdurduğunu açıkladı. Yok edilme süreci Osmanlı sanayi yapısını tamamen çökerten 1838 Baltalimanı Anlaşması'yla başlamıştı. Osmanlı, devletçi ekonomiyi rafa kaldırarak gümrük vergilerini İngiltere ile saptamayı kabul etmişti. 1814 yılında bir sterlin 23 kuruş iken, 1839'da 104 kuruş oldu. Avrupa devletleri, Osmanlı'ya "Hemen dış borçlanmaya gitmelisiniz" diyerek baskı yapmaya başladı.

        Mayıs 1876. Borç ödememe kararı ilk sonucunu verdi: Başkaldıran boyunduruk altındaki Osmanlı'ya ilk isyan kışkırtmalar sonucu Balkanlar'da başladı. Bulgarlar ve Sırplar isyan etti. Aynı günlerde İstanbul'da medrese öğrencileri ayaklandı ve borç ödememe kararını alan Sadrazam Nedim Paşa azledildi. Ayaklanma Harbiye öğrencileri arasında da yayıldı, Dolmabahçe Sarayı sarılarak Sultan Abdülaziz tahttan indirildi. Osmanlı Hazinesi Düyun-u Umumiye'ye teslim oldu.

        1950-1970: Emperyal güçler Türk ekonomisini hatta Kore Savaşı-NATO üyeliği çizgisinde Türkiye'yi esir etme planını harekete geçirdi. 1960 öncesi Rusya kartıyla bu oyuna karşı hamle yapan siyasi otorite, Sadrazam Nedim Paşa'nın kaderinden kurtulamadı! İrtica diye ayağa fırladık, emparyal güçlerin kucağına düştük!

        1978-1980: Türkiye'de halen de süren hâkim politikaların temeli, 1978'in Temmuz ayında, Dünya Bankası'nca hazırlanan raporla atıldı. 1980 darbesiyle uygulamaya konulan bu raporla, Türkiye'nin 1978'e kadar başarıyla süren kalkınmacı, bireysel ve küçük ölçekli sermaye birikimlerine dayalı yapısı, büyük ölçekli çok uluslu sermaye ilişkilerinin kontrolünde serbestleşmeyi savunan bir dinamiğe dönüştü. 1977 yılında düşünülen kalkınma hamlesi böylece engellenmiş ve "Cumhuriyet ile yırtılan borç gömleği" yeniden Türkiye'ye giydirilmiş oldu.

        1980-2007: Türkiye, 70 milyonu ile çalışıp 35 bin gerçek-tüzel (iç-dış) kişiye gelirinin yüzde 50'sini aktarır hale geldi. 2001 finansal darbesi ile Türkiye IMF tarafından atanan 1978 raporu yazarına teslim edildi ve dünya üzerinde görülmemiş bir dolar faizini tefecilere aktarmaya başlarken, IMF'ye en borçlu üç ülkeden biri oldu.

        Sevgili Türk subayı, işte tablo bu kadar açık... Şimdi sakin olma ve neyin ne olduğunu anlayarak içimize sızmış bütün odakları ele ele vererek etkisizleştirme, içimizden arındırma zamanı! Türkiye bu zor süreci de atlattığı zaman iç-dış yerleşik odakların at koşturamadığı bir ülke, gerçek bir demokrasi olacak...

        Diğer Yazılar