Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yukarıda “anlatmaya” çalıştığım sorunla başa çıkmaya çalışan insanlarla konuşuyorum. Sorunları çok büyük, kamuoyu ve özellikle Türkiye’nin “ortak aklı” dertlerini algılayamadığı için işleri de çok zor!

        Sevgili dostlar, bu insanlar gerçekten “kahraman”. Üretim yapmaya çalıştıkları tesisleri kapatıp arsasını “yabancıya” satarak “sıcak para” mamasına “kaşık sallasalar”; bir yılda kazandıklarını “bir ayda” cebe koyarlar... Ama yapmıyorlar! Dedim ya; dertleri çok büyük! Büyük ama Türkiye’de “birileri durumun ciddiyetini” anlar ve Türkiye’ye anlatmaya çalışırsa, BELKİ bu sorunlar da çözülebilir...

        Nedir “sorunları” derseniz, birlikte sorgulayalım:

        Sorgulamaya geçmeden bir detayın altını çizeyim: Onların sorunu sandıklarımız “Türkiye’nin nasıl bir kazık yediğinin” en önemli belirtisi...

        1- Düşen kur, ithal edilen mal ile içeride, aynı malın eşdeğeri ile dışarıda; rekabet etmesine izin vermiyor.

        2- Gümrük Birliği “içinde” düşen kura rağmen rekabet etmeye çalışıyor ama “vize alamadığı” için “ve AB fonlarından yararlanamadığı için” şansı daha da azalıyor.

        3- Ve en kötüsü; daha önce kredi kullandığı bankası Avrupa kökenli bir bankaya satıldığı ve Avrupa’da kendine rakip olan firma buradaki bankayı alan Avrupalı bankanın en büyük müşterisi olduğu için, onun isteğiyle buradaki kredisi kapatılıyor.

        Bu noktada “bu ülkeye döviz getirmek” adına “bu ülkenin birkaç parça malını” satmaya çalışan bu adamlar adına Türkiye’yi yönetenlere soruyorum: Ne yapsın bu insanlar?

        Sonuç: Gümrük Birliği-düşük kur ve “sahibi yabancılaşan banka” gerçeği Türk “üreticisini” bitiriyor! Özellikle Türkiye “bizim sorumluluğumuzda” diyenlere sesleniyorum: Türkiye bu döngüde “çok büyük zarar” görüyor, neden bir şey yapmıyorsunuz!

        İstanbul hâlâ uyuyor! İşin en acısı; çoğumuz ölüyüz, sadece deprem geciktiği için yaşıyoruz!

        JAPONYA’da ortaya çıkan görüntülerden ders alacağımızı umuyor ve “doğa ile şaka olmayacağını” İzmit depremini unutmaya başladığımız şu günlerde bir kez daha vurgulamak istiyorum... Sevgili dostlarım, İstanbul “yıkıntı ile zarar görmeyen”, depremi yenen-“denize yenilen” Japonya ile kıyaslayınca “inanılmaz derecede” kötü durumda! İstanbul’un en kalabalık bölgelerinde hâlâ deniz kumu ile yapılmış “onlarca katlı” 50 yaşına yaklaşan binalar var! Sorun “bu kadar da” değil, her şeyi düzenledik “işi bitirdik” demek de mümkün olamaz! Yönetmelik “deprem sonrası” uygulanmaya başlandı ve en kötüsü “yollar, kullandığımız malzemeler, ilk yardım ve acil müdahale kültürümüz” Japonlar ile kıyaslanamayacak kadar “alt seviyelerde”! Korkuyorum! İstan bul adına çok korkuyorum. Bizim “Japonlar gibi” yıkılmayan binalarımız, 8.9’a bile dayanan yollarımızköprülerimiz ve hastanelerimiz yok! Bizim “doğalgaz” sistemimiz de güvenlik açısından “onlardan” çok ama çok uzak...

        Sonuç: İzmit depreminden bugüne “uyuyan güzel İstanbul ve onu yönetenler” UYANIN! İstanbul depremi, bizler ve sizler bu “vurdumduymazlık” ile devam edersek; bu ülkeye geri dönüşünü 100-200 yıldan önce sağlayamayacağımız sorunlar yaşatabilir...

        Son söz: Türkiye’de hep böyle olur! Olaylar yaşanır, “ah-vah” deriz, bir süre sonra “her şeye alışır” ve hayatımıza devam ederiz! İstanbul için durum çok vahim! Hatta en ağır şekliyle yazayım, belki daha iyi anlaşılabilirim: Çoğumuz “ölüyüz”! Sadece deprem geciktiği için YAŞIYORUZ!

        Diğer Yazılar